ANILAR SAYFASINA GERİ DÖN
MAAŞ
Yazan: Hasan Ali Kalayoğlu
1990lı yıllardı. Çalıştığım okuldaki arkadaşlarla iyi bir uyum yakalamıştık. Okul dişi zamanları da birlikte geçiriyor, kısaca içtiğimiz su ayrı gitmiyordu. Doğal olarak bu birliktelik eğitime de yansımıştı ve ilçede kısa zamanda bir numaralı okul olmuştuk.
İLK-SAN ilçe temsilcisi seçimleri gelince okul müdürümüzü aday gösterdik ve temsilci olarak da seçtirdik. O yıllarda, yani Süleyman Demirel’in sandığın parasını Tercüman gazetesi sahibi Kemal Ilıcak’a verdiği dönemde, İLK-SAN’ın sahibi olduğu ve işlettiği turistik oteller vardı. Tatil yapmak isteyen öğretmenler dilekçeyle başvuruyor, bilmediğim bir yöntemle seçilen bazılarımız da bu hakkı kazanarak ucuza tatil yapabiliyordu.
İlçe temsilcisi olarak seçtirdiğimiz müdür arkadaşa, “Başvurursak bize bir torpil yapar mısın? diye takıldığımızda, “Siz dilekçenizi verin de elimden geleni yaparım. Ancak eşinizle birlikte göndermeye gücüm yetmez. O nedenle tek kişi olarak başvurun.” dedi. Biz de yedi arkadaş başvuruları yaptık. Nasıl oldu bilmiyorum ama hepimizin başvurusu da kabul oldu ve Alanya’da, üç yıldızlı Deha Hotel’e gittik.
Otel 450 kişilikti ve 225 kişi öğretmen grubu, 225 de Alman turist vardı. Arkadaşlardan çoğu ilk kez tatile çıkıyordu. Bu nedenle Red Kit’in Dalton Kardeşleri gibi 7 kişi birbirimizden ayrılmıyor, bu da eşiyle gelen öğretmenleri ve turistleri biraz rahatsız ediyordu. Ancak birkaç gün sonra bizden kimseye zarar gelmeyeceğini anladılar, biz de onlar da rahat ettik.
Bizim bu birlikte dolaşmamız yaşlı bir Alman çifti de meraklandırmış. Yanımıza gelerek Almanca bir şeyler sordular, hiçbir şey anlamadık. Bu kez İngilizce hitap ettiler, sonuç gene olumsuz oldu. Fransızca söylediler, onu da anlamadık. Sonunda, bizi anlaştıracak birini bulduk ve konuştuk. Kendisi, otomobil fabrikasından emekli bir işçiymiş. Biz de öğretmen olduğumuzu söylediğimizde hayretle bize baktı. Nedenini sorduğumuzda, 7 tane öğretmenden Almanca, Fransızca ya da İngilizce bilenin olmamasına şaşırdığını söyledi. Almanca neyse de, (çünkü onun ana diliydi) İngilizce ya da Fransızca bilmememiz doğrusu bizi de biraz utandırmıştı. Bir Alman işçi emeklisi, 7 Türk öğretmenini artı iki yabancı dil üstünlüğüyle mat etmişti.
Biz bunun altından kalkmaya çalışırken, ne kadar ücret aldığımızı sordu. O yıllarda aldığımız maaş yaklaşık 700 mark karşılığıydı. Bu konuda bari Türk öğretmeninin gururunu koruyalım dedik ve “1000 mark” dedik. Bu kez tepkileri alaycı bir gülümseme oldu. Emekli maaşı olarak ayda 3500 mark alıyormuş ve bu da Türkiye’de bir ay tatil yapmasına rahat rahat yetiyormuş.
Sinirlenmiştim ve birilerinin boğazını sıkasım geliyordu ama kimin olduğuna karar veremiyordum. Eline fırsat geçtiği halde yabancı dil öğrenmeyen kendimin mi, benim gibi olan arkadaşlarımın mı, beni yabancı dil öğretmeden öğretmen yapan ve bu ücrete çalıştıran devletimin mi, yoksa işçisinin iki yabancı dil öğrenmesini sağlayan ve Türk öğretmeninin aldığı maaşın 5 katını işçi emeklisine veren Almanya’nın mı? Suçlu hangisiydi ya da hangileriydi acaba?
Lütfen suçluyu bulmamda yardımcı olun da, ben de onun boğazını sıkayım...
ANILAR SAYFASINA GERİ DÖN