ANILAR SAYFASINA GERİ DÖN

Yazan: Ayhan Altay

İKİ ANI VE ÖYKÜSÜ            

Arkadaşlarım.
Sizlere aşağıda iki anı sunacağım. Bunlardan birincisi bana ait. İkincisi ise bu yıl ilk kez birinci sınıf okutan benim bir öğrencime.

Ama önce "anılar'ın" öyküsü:

Öğrencimi, facebook'ta buldum. Daha doğrusu son çalıştığım okul için oluşturdukları kümede. Bana ilk kez birinci sınıf okuttuğunu, ilkokumaya ilişkin zorlularını ve heyecanlarını yazmıştı. Ben de ona aşağıda birinci sırada verilen anımı yazdım.

Onun bana yazdığı anının yanımda benimki sönük kalıyor.

Umarım ilginizi çekecektir.

 

Bir anı:
İlk kez birinci sınıf okutuyorum. Okul binamız yıkılmış, yenisi yetişmemişti. Geçici yerlerde çalışıyorduk.
Eski bir evin altında, bir zamanlar kahvehane olarak işletilmiş bir binadayım. Öğrencilerin okumaya geçme zamanı. (Okuma yavaş yavaş öğrenilmezdi eski yöntemde, birikimler sonucu birden olurdu. Mısır patlaması gibi)
Her gün her öğrenciyi denetleyemezsin. Çok sevdiğim çakır gözlü Osman adlı öğrencimin yanına gittim. Baktım okuyor. Sevindim. Ona:
- Osman, dedim. Akşam ne yaptın sen.
O, ezilerek, bir suçluluk duygusu içinde:
-Öğretmenim, dedi. Babam evde rakı içiyordu. Bana da biraz içirdi. Uyuyup kalmışım.

Dersten sonra köy kahvesinde babasını buldum. Biraz sertçe:
-Teti, (takma adıydı Teti, gerçek adı Hüseyin) dedim. Akşam ne yaptın çocuğa.
Teti, oğlundan daha mahcup bir sesle yanıtladı:
-Kusura bakma Hocam. Azıcık rakı içirdim. O da hemen uyudu.
Bu kez bir gülümsemeyle konuştum:
- Oğlum şu rakıyı bir kaç ay önce içirseydin ya. Bak akşam Osman'a rakı içirmişsin. Sabah, şakır şakır okumaya başladı. Beni bunca zaman ne diye uğraştırdın!
    

 

     

Öğrencim Pınar Pala'nın bana yazdığı anısı:

Buna benzer bir kaç hikaye de benim cebimde var..
Şu an maddi imkansızlıklar içinde yaşayan çocukların olduğu bir okulda çalışıyorum ben. Ailelerin bir çoğu doğudan göçüp gelmiş nice umutla,ya da hala var olan kan davasından kaçarak... Bazı öğrencilerimin babaları hapishanede.. Otuz sekiz öğrencim var ve dediğiniz gibi her gün her öğrencimi denetleyemiyorum.. O ünlü mısır patlağı günlerimin olduğu ama sonra yeniden durulduğu günlerdendi.. '"Galiba bu kadarcıkmış," "Allah'ım bitti mi yoksa, artık patlamayacak mı?" telaşını yaşıyordum içten içe, derken:
Ödev kontrolünde Bahar isimli öğrencime sıra geldiğinde her zamanki gibi ödevini yapmış olduğunu gördüm, yine tam imzalayıp bir sonraki öğrenciye geçecektim ki, kitabının kenarına bi kelime yazıverdim ve :
-Haydi bakalım Bahar,bunu okuyabilir misin, diye sordum; ama umutsuzdum... O kocaman gözlerini açıp parmağıyla heceleri takip ettikten sonra bir nefeste bana okuyuvermesin mi yazdığımı!
O kadar şaşırdım ki... Yetinmedim, rastlantı olabileceğinden şüphelendim ve başka bir kelime daha yazdım, onu da okudu. Bir tane, bir tane daha derken... Olmuştu.. Elması kızaracaklar arasına kocaman gözlü kızım da girecekti artık..
-Akşam çok mu çalıştın sen bakiiim, dediim saçını okşayarak..
Yüzüme baktı kocaman, gülen ve her zamankinden farklı parlayan gözlerle ve dedi ki :
-Evet öğretmenim,babamla çalıştık..
Hem gözlerindeki özlemli parıltıyla, hem de okumaya geçen her öğrencimin bana verdiği o tanımlanamaz mutlulukla karışık, gözlerim doldu yine..
Bahar'ın babası hapishanedeydi.. O geceden itibarense, artık Bahar'ın yanında...
.........................Öğretmenlik güzel meslek.. Hem de çok güzel :)


Verdiğiniz adresi kaydettimm.. Artık ordan yazarım..Yine öpüyorum o güzel yanaklarınızdan..Hoş kalın...

Pınar Pala


ANILAR SAYFASINA GERİ DÖN