ANILAR SAYFASINA GERİ DÖN

Yazan: Kazım Meriç

İKİ DAMLA YAŞ DÜŞTÜ GÖZLERİMDEN, ZEMİNİN TOZLARI ARASINDA KAYBOLDU

Her öğrencinin başvurduğu bir sistemdir kopya çekmek. "Ben hiç kopya çekmedim demek" yalan söylemekle eşdeğerdir.

Öğrenci ya dersi ya da öğretmenini sevmez kopya çekmeye telebbüs eder.

Dördüncü ve beşinci sınıfta, sonradan ilköğretim müfettişi olan Hamdiköylü Selahattin Serbest'le genelde aynı sırayı paylaşırdık. Selahattin iriyarı bir bünyeye sahipti. Ben ise cılız, çelimsiz bir yapıdaydım. Ben duvar tarafına, o iç tarafa otururdu. Amaç; o beni gölgeleyecek, ben o gölgelemeden yararlanıp kopya çekip paylaşacaktık. İkimizin de kağıtları aynı olmasın diye cümleleri alt-üst değiştirerek yazardık. Tabiî ki bu planı uyguladığımız dersler belliydi. (Tarih, Fizik, Kimya) gibi. Selahattin benim sayemde sınıf geçerdi, o müfettiş oldu, ben yerimde kaldım.

Birgün Mehmet Özdemircioğlu öğretmenim sözlüye buyur ettiler. Kimya kadar kıcığıma giden bir ders yoktu. Öğretmenimi çok seviyordum. "İlkokulda öğrencilerime kimya mı öğreteceğim" düşüncesiyle bu dersle hiç aram olmadı. Her zaman hazırlıklı olduğumdan bilgiçlik edasıyla kalktım. Sol elim tahtanın kenarına yapışık, sağ elim cevapları, formülleri şakır şakır yazıyor. Bu şekilde tahtanın yarısını ancak kullanabiliyorum. Öğretmenim soruyu soruyor, sınıfın öbür başına gidip gelene kadar ben sol elimdeki silahla hedefi tam buluyordum. Bir, iki, üç derken bir ara öğretmenimin nefesini ensemde hissettim. Yavaş bir sesle:
-Kazım Bey, teneffüste görüşebilir miyiz? dedi.
O anda soğuk bir su boşaldı bedenimden, "yer yarılsa da yedi kat yer altına girseydim, tek sıfır alsaydım da bu haltı işlemeseydim" diye düşündüm. Daha neler geçti aklımdan...
-Arkadaşlar, gördüğünüz gibi Kazım Bey arkadaşınız çok iyi hazırlanmış. (çalışmış demiyor) Bu size örnek olsun. Buyurun oturun Beyefendi.
Yürüyecek derman mı var ki oturayım. Sınıf tepemde dönüyor.

Elimi yüzümü yıkayınca biraz kendime geldim. Baktım, öğretmenim dışarıda "Kazım bey"i bekliyor. Başım yerde (yüzüne bakamıyorum ki). Koluma girdi. Ağır ağır bahçede geziniyoruz.
-Beğendin mi yaptığını?
-Hayır Hocam.
-Arkadaşların da sezdiler.
-Evet Hocam.
-Beni kandırmaya çalışman hiç hoş olmadı.
-Doğru Hocam, olmadı.
-Yarın senin öğrencin sana aynısını yapsa hoşuna gider mi?
-Hayır Hocam.
-Yazılıda bu işi yapanı çok gördüm de, sözlüde ilk kez karşılaşıyorum.
-Doğru Hocam.
- Ne yapacağız şimdi, Kazım Bey?
-Bilmiyorum Hocam. Özür dilerim.
- Özür, mözür bu işi temizlemeye yetmez. Sen bittin artık Beyefendi.
- Evet Hocam bittim, farkındayım.
Tam bu ara dört gözle beklediğim zil çaldı.
-Kaybol, yıkıl karşımdan BEY.

Sınıfa nasıl vardığımı ve o dersin nasıl geçtiğini hiç hatırlamıyorum. Sevgili öğretmenim üç dört hafta beni görmezlikten geldi, yani küsüştük. Bu arada hiç sevmediğim kimyaya büyük ağırlık vererek adeta yuttum. Bir ay sonra öğretmenime gittim, tekrar özür dileyerek beni sözlüye kaldırmasını rica ettim. Hiç yüzüme bakmadan:
-Olur, Kazım Bey, dedi.

Ertesi gün de kaldırdı. Arkadaşlar pür dikkat rövanşın nasıl sonuçlanacağını bekliyorlar. Soru, tak cevap. Soru, tak cevap derken altı yedi soruluk bir sınav sonucunda yüzde yüz başarı.

Baktım, sevgili öğretmenim gülümsüyor, arkadaşlar şakınlıklarını gizlemeye çalışıyor. Öğretmenimle barışacağım için içim kıpır kıpır, yerimde duramıyorum, ona sarılmak geliyor içimden. Geldi elini omzuma koydu:
- İşte arkadaşlar, gerçek Kazım bu, dedi. (Bey sözü kalmıştı.) Bir makas aldı yanağımdan. İki damla gözyaşı düştü gözlerimden, zeminin tozları arasında kayboldu.

Seni saygıyla anıyor, ellerinden öpüyorum, Sevgili Mehmet Özdemircioğlu öğretmenim.

 

NOT: Lütfen yazıya ilişkin görüş ve düşüncelerinizi GÜNLÜK'e yazınız.

 

Free Counters
Free Counters

 

ANILAR SAYFASINA GERİ DÖN