ANILAR SAYFASINA GERİ DÖN

Yazan: Hasan Ali Kalayoğlu

İLK GÜN

         Çorum Öğretmen Okulu'nu ilk kez 1966 yılında kazandım. Niçin "ilk kez" dediğimi anlatayım. Gelen yazıda okulu 29. sıradan kazandığım belirtiliyordu ve biz sevinçle hazırlıkları yürütürken, 10 gün kadar sonra ilk yazının hatalı olduğunu, okulu kazanamayıp 5. yedek sırada bulunduğumu belirten ikinci bir yazı geldi. Babamın okuma-yazması bile yoktu ve hakkımı arayamadık.O yıl boş gezdim ve ertesi yıl yani 1967- 68 dönemi için yeniden sınava girerek gene 29. sıradan kazandım.

Eve gönderilen yazıda "Gelirken Getirilecek Eşyalar" başlığı altında 1. Çizgili pijama 2. Mandolin… 3… gibi" doğrusu ya bana oldukça yabancı gelen bir sürü şey yazıyordu. İstenilenleri hazırladıktan sonra doğup büyüdüğüm İskilip'ten gelip okula kaydı yaptırıp geri döndük. Okulun başlamasından bir gün önce de babamla birlikte yeniden geldik. Babam, cebime 10 TL harçlığımı da koyduktan sonra -sanırım ağladığını göstermemek için- arkasına bile bakmadan gitti.

Kucağımda hizmetlilerden birisinin verdiği bir kucak yatak donanımıyla kalakalmıştım ve bunların ne işe yaradığını da bilmiyordum. İki kız evlattan sonra yatırlara falan adak kurbanları kesilerek dünyaya gelmiş bir erkek evlat olduğum için -Arap Dede'ye kurban kesildikten sonra dünyaya gelmiş olmam nedeniyle ismim Arap Ali konmuş, okula başlayınca ise herkesin alay etmesi üzerine de Hasan Ali olarak değiştirilmişti- çok kıymetli büyütülmüş, hiçbir işe koşulmadan ve hayatın hiçbir zorluğunu yaşamadan o günlere gelmiştim. Çamaşır yıkama, ütü yapma, düğme ya da sökük dikme gibi beceriler benden tamamen uzaktı. Ayrıca biz yorgan - döşek nesliydik ve battaniyeyi hayatımda ilk kez görüyordum. Bir sürü de torbaya benzer şeyler vermişlerdi.

Beni götürüp de "İşte burası yatakhanen, bu da yatağın" dedikleri kocaman salon benzeri yerde 37 ikili ahşap ranza ve altlı üstlü 74 ot yatak vardı. Yani, 74 kişi aynı yerde yatacaktık. Ranzalardan bazıları kırıldığı için farklı malzemelerle onarımlar yapılmış, yatakların bazılarından ise otlar fırlamıştı.

Bana alt yatak düştü. Bir de eşya dolabı gösterdiler ki, demeyin gitsin. Kapak menteşelerinden biri ve kilit takma yeri yoktu. Ortadan ikiye bölünerek iki kişinin kullanımına uygun hale getirilmişti ama bana o yarım dolabın da gene iki kişi tarafından kullanılacağı söylenmişti. Kilit milit yoktu ve her şey ortak kullanıma açıktı.

Ne yapacağımı bilemeden yatağıma oturup kucağımda sonradan nevresim takımı olduğunu öğrendiğim şeylere bakarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Bu durum benden epeyce büyük öğrencilerden biri yanıma gelinceye kadar öylece devam etti. Gelen abi: "Ne ağlayıp duruyorsun?" diye sorduğunda, kucağımdakileri göstererek: "Ben bunların ne işe yaradığını bilmiyorum ki" dedim. Sonradan o dönemde Örgüt Başkanı Doktor Mehmet olduğunu öğrendiğim abi, öfkeli bir sesle: "Ah analar ah! Bu çocukları hiçbir şey öğretmeden niye gönderiyorsunuz?" diye homurdanarak elimdekileri aldı ve: "Okulun çıkış kapısından sağa dön. Biraz ileride bakkal var. Bir düzine çatal iğne al gel" diye beni gönderirken yatağımı düzeltmeye koyuldu. İğneleri alıp geldiğimde, önce battaniyeyi kılıfına geçirip iğneyle dolandı, sonra da çarşafı sabitledi. Elindeki küçük torba benzeri şeyi göstererek: "Bu da yastık kılıfın ama yastık vermemişler. Bu gecelik idare et de yarın ben sana bir tane getiririm. Bunu yastığa geçirip şurasından düğümle ki düzgün dursun. Bu yatak her sabah aynen böyle düzeltilecek. Yoksa ilk fırçayı benden, ikinciyi de öğretmenlerden yersin" dedikten sonra gitti.

Akşam yemeğinden doymadan kalkmıştım. Evde yufka yemeye alışık olan ve bayat ekmeğin yanına bile yaklaşmayan ben, en az iki-üç günlük çeyrek ekmeği kapa kapa yemiş ama doymamıştım.

Çorum'u tanımıyordum ve birlikte dolaşabileceğim bir arkadaşım yoktu. Benimle birlikte okulu kazanan İskilipliler bir araya gelmiş ama benim onlarla pek samimiyetim olmadığından aralarına girememiştim. Dolap arkadaşım ise, Şaban Yılmaz isimli Cideli bir arkadaştı.

Yatma zamanı gelince yastığımın olmadığı aklıma geldi. Ayrıca tüm mal varlığım olan 10 liramı nasıl koruyacağımı da bilmiyordum. Sonunda paramı yeni alınan cüzdanıma koyup ceketimin iç cebine yerleştirdikten sonra, ceketimi de katlayarak yastık yapmaya karar verdim. Böylece param da başımın altında ve emniyette olacaktı.

O gece belki yorgunluktan, belki de yaşantımdaki farklılıktan kolayca uyumuşum. Sabah kalktığımda ilk işim cüzdanımı yoklamak oldu. Yerinde yoktu. Ceketimin tüm ceplerini ve yatağın içini defalarca aramama rağmen bulamadım. Çalınmıştı ve okulun ilk gününe beş parasız başlamıştım. Kimseye söyleyemedim paramın çalındığını. Gücümün yettiği tek şey ağlamaktı ve ben de bol bol ağladım.

İlk birkaç gün hem beş parasız hem de tek başımaydım. Herkes birileriyle birlikte oluyor ama kimse benimle arkadaş olmak istemiyordu. O anda şunun farkına vardım: Ben bir köşede birilerinin benimle arkadaş olmasını beklediğim sürece de bu böyle sürüp gidecekti. Öyleyse benim bir şeyler yapmam gerekiyordu ve yapmak zorundaydım da. Yoksa birkaç gün daha dayanıp sonunda bırakıp gidecektim. El bebek, gül bebek büyütülmüşlüğümün zorluklarıydı bunlar.

İlk arkadaşım aynı dolabı paylaştığımız Şaban oldu ve kısa zamanda da gerisi geldi. Okul başlayalı 15 gün bile olmadan Yusuf Bey'e tuvalette ilk sigaramı da yakalatıp tam bir yatılı öğrenci olmuştum. Bana ölüm yoktu artık. Bir sürü arkadaşım ve beni bağrına basan bir yuvam vardı.

 

NOT: Yazıya ilişkin görüş ve düşüncelerinizi GÜNLÜK'e yazabilirsiniz.

Burj Khalifa has Worlds highest nightclub
görüntüleyen kişi sayısı

ANILAR SAYFASINA GERİ DÖN