ANILAR SAYFASINA GERİ DÖN

Yazan: Musa Yenilmez  

AMAN ÖLÜM YAMAN ÖLÜM

ÜÇ GÜN ARA VER

Acılarına türkü yakmış insanların yaşadığı kaç coğrafya vardır dünyamızda. Kaç halk, Anadolu insanı kadar acı çekmiştir.

Acıların harcında karılmış hüzünlerden ne türküler çıkmış, ne ağıtlar yakılmıştır; gurbetten dönmeyen yavukluya, askere gidene, kavuşulmayana ve zamansız ölümlere...

Ankara'da çalıştım yıllarda "Ankara Valiliği Öğretmenler Korosu" adında bir koromuz vardı. Bu koroda türkülerimizi çalar ve seslendirirdik. Salı günleri okuldaki görevimizden izinli sayılır, koro çalışmasına giderdik. Koroda birlikte söylediğimiz karı koca müzik öğretmeni olan iki de arkadaşımız vardı: Münevver ve Musa Aktürk.

Türkü söylemek bir sevdadır. Türküyü yaktıran bir kara gözlüye olan sevdadır ama söyleten, zaman içerisinde yok olmamasını sağlayan türkü sevdasıdır. İşte bu iç içe geçmesi sevdaların yakar yüreklerini dinleyenlerin. Kor düşürür gurbet yaşamışların içerisine. İki damla yaş damlatır anılarda kalan dostluklara...

Aktürkler de içine kor düşüren türkülere sevdalılardı. Ama ansızın neler çalmaz ki kapımızı. İşte Aktürklerden Münevver Arkadaşımızın kapısını da o adı batası kanser hastalığı çalıverdi bir gün.

Münevver, bir yandan hastanelerde kovalarken ölümü, diğer yanda bizlerle birlikte koroda yeşertmeye çalışıyordu yaşamı. Gördüğü tedavi saçlarını dökmüştü. Saçsız başına geçirdiği peruğa da hastalığına da meydan okuyordu. Hatta, koro aralarında peruğunu çıkartır, cascavlak kafasıyla bizleri güldürmeye çalışırdı. Küsmemişti, darılmamıştı, bir köşede sessizce beklemek ona göre değildi. O inadına sesini yükseltiyordu türkülerde.

Bir gün, koro arasında bir patavatsızlık ettim "Münevverciğim, bak hastasın. Burada yoruluyorsun. Evde kalıp dinlensen daha iyi olmaz mı" diyiverdim.

Oysa o, bizim aramızda mutluydu. Derdini yaşama bağlanmakla hafifletiyordu besbelli. Döndü, gözlerime baktı doğrudan. Bu kez sesinde o peruğunu çıkararak şaka yaptığı renk yoktu. Hüzün vardı. Bana:
"Ben ömrümün ne kadar olduğunu biliyorum. Kalan ömrümü sizin aranızda geçirmek istiyorum. Bunu bana çok mu görüyorsun" dedi.

İşte o an içtenlikle söylediğim sözlerin onda oluşturduğu depremi gördüm. Yer yarılsa da içine girsem dedikleri durumdu içinde bulunduğum durum. Söyleyecek sözüm de kalmamıştı. Birkaç kem kümden sonra değiştirdim konuyu.

Bu olaydan iki ya da üç ay sonra yitirdik arkadaşımızı. Onu anılara bir de türkülere gömdük sanmıştık. Oysa öyle değilmiş.

Koromuz sürdürüyordu çalışmalarını. Eşi Musa da bırakmamıştı koroyu. İşte bu çalışmaların birinde "ÇALIN DAVULLARI ÇAYDAN AŞAĞI" diye başlayan ve kavuştağı "AMAN ÖLÜM, ZALIM ÖLÜM ÜÇ GÜN ARA VER" olan Rumeli türküsünü söylüyorduk. Türkünün daha ortalarındaydık ki, en arka sıradan bir höykürme hepimizi perişan etti. Höyküren, sevgili Münevver'imizin eşi Musa Aktürk'tü. Tüm koro gözyaşları içinde ama parçayı bozmadan sürdürdük türküyü. Türkü bitiminde de sel oldu aktı gözyaşlarımız.

Şimdi ne zaman duysam o türküyü, yeniden dolar ve boşalır gözyaşlarım.

 

ANILAR SAYFASINA GERİ DÖN