çorum ilköğretmen okullular

 

 

 

KEDİ
        A. Kadir DEDEOĞLU

        Bahçedeki su kabını temizleyip suyunu yenilediğimde, biraz ileride, çiçeklerin arasında, beni izleyen bir yabancı gördüm. Beni izlemekten daha çok, oradan uzaklaşmamı bekliyor gibiydi... Usulca su kabının yanından ayrıldım, kanepeye oturdum. Gözlerini benden ayırmadan, bir zaman çevreyi kolladı... Her şeyden emin olduktan sonra, su kabına yaklaştı. Belli ki bendim yabancı olan... Belli ki, bahçeye, su kabına gelip gitmişliği var... Dilini suya birkaç kez batırdıktan sonra, başını kaldırıp beni bir kez daha yokladı, sonra yumuldu suya...
Ne kadar da susamış...  

        Rahatsız olup işini yarım bırakmasın diye, hiç kımıldamadan onu izledim. İştahla içiyordu suyunu. Şipirtisine ara verip bana sıradan bir bakış daha attı, tekrar suya döndü. Anladı ki benden zarar gelmez. İyice rahatladı, rahatça içti... Keyifle yalandıktan sonra, bir yere yetişecekmişçesine hızla uzaklaştı...

****

        Evimizin kedisi Zeytin... Bahçemizde de başkaları var. Geçimlerini bizden sürdürmeye çalışıyorlar. Zeytin'in geçim derdi yok, yaşamak için emek harcamıyor. Bu nedenle olmalı diğerlerine hiç yüz vermiyor. Minik en yaşlıları... Adı miniklikten kalma... Çatlak, nasıl davranacağı belli olmayan bir iri kedi... Benek ve Beyaz adını kürklerinden alıyor. Topaç en küçükleri... Cahil cesareti ile herkesin yemeğine saldırıyor. Tombul bir şey... Adı bundan...  Bir de su için gelip geçenler var. Biraz önceki gibi...

        Hiçbir şeyleri birbirlerine benzemiyor...

        Beyaz sahipsiz büyüdü. O, annesi ve kardeşlerini tanımadı. Tehlikede sığınacağı bir gölgesi, acıkınca saldıracağı bir memesi olmadı... Ne kadar birisine yanaşmak istese itelendi... Hep korktu, hep çekindi... Bundan olmalı, kendisi yiyecek bulmakta zorlanıyor, hatta kabındaki yemeğini bile sahiplenemiyor... Bak işte Topaç, çanağından bir parça aldı, Beyaz'ın çanağına saldırdı. Beyaz çaresiz kenara çekildi. Biliyorum aç... Başı düşük, utangaç gözlerle baktı bana... O'na küçük bir ayrıcalık yapmalıyım. Ne de olsa biraz ben varım yalnızlığında...

****

        Beyaz doymuş, suyunu içmiş, bahçenin en güneşli yerinde yalanıyor. Kuyruğundan mutluluğunu anlıyorum… Gözlerim üzerinde kilitlendi kaldı.  O yalandı ben ısındım, O yalandı ben mayıştım, taa nerelere gittim...

        Dört yaşındayım...

        Eğer elimdeki peksimeti horoza kaptırmasaydım ben de doyacaktım. Duvarın dibinde, güneşe karşı peksimeti zevkle kemirirken o horoz dikildi karşıma... Kafasını bir o yana bir bu yana sallayarak bir takım şeyler yapıyor, bense boş gözlerle, çekinerek ona bakıyordum... Tam oyundan tat almaya başlamıştım ki, bir kanat çırpışta elimdeki peksimeti kaptığı gibi kaçtı. Kalakaldım... Ne ağlayarak gidip eteğine sarılacağım birisi vardı, ne de tekrar bir peksimet isteyeceğim birisi... Tıpkı Beyaz gibi... Sessizce ne kadar ağladım bilmiyorum...  İkinci annemin "Yine mi ağlıyorsun?" lafıyla sustum. Oysa biraz önce ne güzeldi.  Güneş, peksimet ve ben... Ne olduysa bir anda oldu, o huzur bozuldu.  Şimdi, ikinci annem, horoz ve ben... Güneşin tadı kalmadı.  

        Üstelik babam da askerde...  

****

        Eşim kapıyı açtığında kendime geldim.  Önce Zeytin çıktı bahçeye, sonra mis gibi çay kokusu... Zeytin, sağa sola amaçsız birkaç adım attıysa da gezinmekten vazgeçip, bulunduğu yere oturdu. Beyaz, çekinerek yaklaşıp burnunu uzattı Zeytin'e. Zeytin, Beyaz'ın burnunu havada bırakmadı... Koklaştılar... Unutulmuş bir güneş vardı gökyüzünde ve karınlar toktu...

        Çayıma uzandığımda kek tabağını gösterdi eşim. "Seversin, üzümlü." Gülümsedim...  Kedileri gösterdim... Birisi siyah, birisi beyaz... Zıtlıklarının hiç farkında değiller... Umurlarında da değil...
Bir fotoğraflarını çeksem...

****

        1966 Çorum'unun sonbaharı... Babam okula bırakıp gideli bir ay oldu olmadı... Uzun kavak ağaçları yapraklarını dökerken sonbahar hüznünü yoğunlaştırmış, yer sarıya çalmış... Öğle arası... Bir kavak ağacına omzumu dayamış, üst sınıfların voleybol maçını izliyorum. Kalabalıkta tek başınayım... Bir mektup zarfı uzattı birisi. Heyecanlandım... İlkti... Ellerim titreyerek açtım zarfı.... İçinde bir mektup, siyah beyaz bir fotoğraf... Fotoğraf daha bir heyecanlandırdı beni.  Ben, yanımda Pamuk... Ben uzatmış bacaklarımı, oturmuşum toprağa. Elimde bir çöp, yeri eşeliyorum. Pamuk kulaklarını ve gözlerini fotoğraf makinesine odaklamış... O kadar güvende yanımda, o kadar mutlu... Sanki kuyruğunu sallıyor fotoğrafta... Yutkundum... "Fırlayıverse karttan üzerime... Göğsüme bastırıp uzun tüylerini mıncıklayıversem evdeki gibi..."  Daha bir içten baktım Pamuk'a... Sanki gülümsüyor... Fark ettim ki, siyah beyaz bir fotoğraf karesine, siyah beyaz bir kedi ancak bu kadar renk katar...

        İçercesine mektubu okumaya başladım... Ancak yarısına kadar... "Abi, Pamuk on beş gün hiçbir şey yemedi, hep seni aradı. Bu sabah kalktık ki eşikte yatıyor. Ölmüş." Son cümleden gerisini okuyamadım.  Öylece kaldım... Son cümleyi bir daha okumadım da... Mektubun kalanını da okumadım... Utandım... Pamuk'tan utandım... Oysa ben O'nu unutup gitmiştim... Hiç aklıma bile gelmemişti onca gün... Yutkundum, boğulacak gibi oldum... Utanmadım, ağladım...

        Fotoğrafa bir daha baktım. Biraz önce gülümseyen Pamuk değildi Pamuk... Öfke de görülmüyordu gözlerinde.  Ama bir sitemkâr bakışı var gibiydi... Donuktum... Ölmek üzereyken ben bulmuştum O'nu, ölümün elinden almıştım yavruyken. Tamamda, ölümü benden mi olmalıydı?... Hiç sevmedim...

        Zil çaldı. İsteksiz adımlarla ahşap merdivenleri tırmanıyorum. İçimde kocaman bir boşluk var... Öğretmenlerimden birisi, yüzüme bakmadan, "Çok mu seviyordun kedini?" deyip geçti yanımdan... Baktım kaldım... Yatılı okuyoruz ya, mektuplar okunuyor ya, o iş... Sırama oturdum. Hiçbir şey umurumda değil...

****

        Gölge çöktü bahçeye. Üşüdüm. Zeytin kapıdaydı içeri girmek için. Beyaz kim bilir nereye kayboldu... Kabanımın yakasını kaldırdım, ellerimi ovuşturarak hohladım... İki geniş nefes aldım, içeriye girdim...

        İçeri girdiğimde "Portofino" kim bilir kaçıncı kez çalıyordu... Isındım...

 

ANILAR SAYFASINA GERİ DÖN

 

Corumio
03.12.2010
Site Counter