ANILAR SAYFASINA GERİ DÖN
Yazan: Sait Karabulut
FARE |
 |
Öğretmenliğe ilk başladığım Zonguldak'ta köylülerle (aynı zamanda maden işçileri) sohbetlerimizde farelerin çok akıllı hayvanlar olduğundan, maden ocaklarında farelerden korumak için tavana iple astıkları yiyecek dolu poşetlere farelerin tavana çıkıp kuyruklarını ipe dolayarak poşetin üzerine nasıl indiklerini anlatırlardı.
Aynı köyde yaşadığım olaydan sonra bende anladım ki fareler çok akıllı hayvanlar.
Bulunduğumuz köydeki okul klasik 2 dershane 1 oda ve 1 lojmandan oluşan tek bir bina idi. Yağmurlu bir kış günü sabah pencereden çocuklara zil çalmalarını söyleyip elime kitap defterleri alarak lojmandan çıkmaya hazırlanıyorum. Tam çıkarken mutfakta gözüme ufacık bir fare ilişti. Hemen kapıyı kapatıp fareyi yakalamak için kovalamaya başladım. Bir süre sonra onu kaybettim. Bulamayacağımı anlayınca lojmandan çıkıp dershaneye geldim. İçeri girip çocuklara günaydın dedikten sonra onlarda "Türküm Doğruyum......" diye and içmeye başladılar. Sınıftaki bu gürültü ile beraber benimde ensemde ceketin altında bir kıpırtı başladı. Anladım ki benim mutfakta kovaladığım fare kaçacak yer bulamayınca gelip buraya saklanmış. Hemen ceketin önünden yakalayıp aşağıya doğru çekerek onu bulunduğu yerde sıkıştırdım. Ant içiliyor. Yerimden kıpırdayamıyorum. Ant içme biter bitmez hemen dışarıya fırladım. Fakat etrafta geç gelen, ayaklarındaki çamurları temizleyen öğrenciler bahçedeler. Doğru lojmana girdim ve ceketi gevşetir gevşetmez fare atlayıp kayboldu.
Aramızdan ayrılan arkadaşlarımızdan dolayı haklı olarak karamsar havanın ağırlaşmaya başladığı günlerde, böyle gülümseyerek hatırladığımız anılarımızla havayı hafifletmekte fayda var diye düşünüyorum.
KÖYDE MUHTARLIK SEÇİMİ |

|
1971 yılında mezuniyet sonrası ilk görev yerim Zonguldak Çaycuma'ya bağlı Kalafatlı köyü. Köyde ikinci yılımız. O yıl köyde iki erkek bir kadın üç öğretmeniz. Köylülerle aramız çok iyi. Köyün bir parçası durumundayız. Köydeki erkekler ya maden ocaklarında çalışıyorlar. Ya da madenden emekli olmuşlar. Emekli olanların çoğu malulen emekli.
Köy muhtarımız yaşlıca ve otoriter birisi. Sık sık köy kahvesinin bir köşesine bir masa kuruyor. Ocaktan gelen işçi gençlerden kimine rakı, kimine meze aldırarak demleniyor. 17-18 yıldır aralıksız muhtarlık yapıyor.
1973 yılı bahar ayları. Okullar kapanmasına az kalmış. Bizim köye yaklaşık 1 saat mesafede bir köyden nişan-düğün türü bir merasim için bizi de davet ettiler. Bizde 3 öğretmen köylülerle buraya gittik. Köylülerle beraber bizi götüren araç arkası branda ile kapatılmış bir araç. Düğünde özellikle bizim muhtar olmak üzere içkiler içildi. Muhtar iyice sarhoş oldu. Dönüş için bayan arkadaşı arkada oturmasın diye (çünkü herkes içkili) şoför yanına oturttuk. Biraz sonra gelen muhtar, öğretmen hanımın öne oturduğunu görünce küplere bindi. Bir süre tartışmadan sonra biz arabadan inerek köye yürüyerek geldik. Muhtarın tutumu bayağı canımızı sıkmıştı. Doğruca köy kahvesine gelip toplanan köylülere sonbaharda yapılacak seçimlerde bu muhtarı değiştirmemiz gerektiğini, bu muhtarın hem köye bir faydası olmadığını hem de davranışlarının herkes için çok kötü olduğunu uzun uzun anlattık. Muhtarın otoritesini bildikleri için yüksek sesle olmasa da bu işe destek verebileceklerini hissediyorduk. O arada yeni muhtar adayımızı da belirledik. Yeni muhtar adayımız çalışkan, bilgili, efendi ve kimsenin itiraz edemeyeceği bir kişi idi.
Yaz tatili dönüşünde muhtar adayımızı ikna ederek adaylığı kabul ettikten sonra neredeyse onun adına seçim çalışmasını biz yaptık.
Muhtarlık adayımız için oy pusulalarını ilçeden bulduğumuz bir daktilo ile ve tek parmakla usulüne uygun olarak sabahlara kadar biz yazdık. Yazım işlemi çabuk bitsin diye de ince pelür kâğıtlar kullanarak bir seferde daha çok sayfa yazmaya çalıştık.
Seçim günü geldi çattı. Bizim eski muhtar oy pusulalarını sarı matematik defteri olarak kullandığımız defter sayfalarına yazarak çoğaltmış. Bizim pusulalarla arasında bariz fark var. Muhtarda sandık kurulu üyesi olduğu için köylüler kimin kime oy attığının belli olmasından rahatsız. Bize gelip muhtardan çekindiklerini iletiyorlar, bizde sandık yönetiminin bizde olacağını rahat olmalarını söyleyip tedirginliklerini gidermeye çalışıyoruz.
Ben sandık kurulu başkanı olarak seçim günü kurul üyesi muhtarı sandığın başından kaldırıp kapının yanına oturttum. Böylece oy kullananlar biraz rahatladı.
Öğleye doğru oyların üçte ikisi kullanılmıştı. Muhtar cebinden çıkardığı oy pusulasını bize uzatarak "Hoca bana oy atmazsınız ama ben gene de vereyim" deyip elime uzattı. Pusulayı inceledikten sonra seçim kurulunun bize bildirdiği standartlara uymadığını ve iptal edilmesi gereken bir şekilde yazıldığını gördüm. Bu oy pusulalarının tamamının iptal edilmesi gerekiyordu. O saatten itibaren kara kara düşünmeye başladım. Akşam bu işin altından nasıl kalkacaktım?
Neyse oylamalar bitti. Saat 5 te sandığı açıp sayım yapacağız. Sayım açık olmak zorunda. Ben sandığı bir köşeye koydum. Saat 6 ya kadar hangi oyların geçerli, hangi oyların geçersiz olup iptal edileceğini anlattım. Çünkü nede olsa köy ikiye bölündü. Gergin bir ortam oluştu. Ve her an her şey olabilirdi.
Oyları saymaya başladık eski muhtarın bütün oylarını iptal edip ayırarak sayımı tamamladık. Sonuçta iptal edilen oylar sayılmış bile olsa 4-5 oy farkla bizim aday kazanmış, eski muhtar kaybetmişti. Sonucu eski muhtarda kabullenip itiraz etmedi. Böylece Kalafatlı köyü çalışkan bir muhtara kavuşmuş oldu.
Bunu şunun için anlattım. O tarihte 22 yaşlarında bir öğretmenin bile halkla kurulan doğru ilişki ile çok şeyleri başarabileceğini yaşayarak gördüm. Hayatımın her alanında bunun önemini hiç unutmadım.
NOT: Yazıya ilişkin görüş ve düşüncelerinizi GÜNLÜK'e yazabilirsiniz.
ANILAR SAYFASINA GERİ DÖN