Son sınıfın ikinci yarısındayız. Hayata atılmamıza pek bir şey kalmadı. Heyecan var mı, varsa ne kadar anımsamıyorum. Ancak yeni bir yaşam biçiminin bizi beklediğini biliyorum… Ve bu yeniliğin bizi nasıl şekillendireceğini merak etmiyor değilim. Konuya ilişkin düşlerim her gün değişiyor, bir türlü şu şöyle olacak diyemiyorum. Bilinenlerin yanında bilinmeyenler sanki daha çok gibi… Bu nedenle biraz tedirginliğim var…
Berbat bir günün, bir ders arasında idareden çağrıldığımı söylediler. Umursamadan gittim… Gün neden berbattı, neden bu kadar umursamaz bir durumdaydım bilmiyorum… Gittim… Ana binanın girişinde solda, küçük sayılabilecek bir odaydı gittiğim yer… Çaldım kapıyı… Karşımdakini şu an anımsamıyorum… Yöneticilerden birisi elbette… Bana bir göz attıktan sonra, önündeki birkaç kağıdı daha imzaladı ve yüzüme bile bakmadan, beni kolluyor mu, yoksa suçluyor mu anlayamadığım bir ifade ile “Eğitim Enstitüsü giriş sınavlarına neden başvuru yapmadığımı” sordu.
Doğru, o konu ile hiç ilgilenmemiştim. Ben geleceğimi düşlerimde, İlkokul Öğretmenliği ile şekillendirmiş, küçük bir köyün ilkokulunda, uzun yıllar çalışarak, ora ile bütünleşmeyi, orayı değiştirmeyi planlamıştım. Hele o köy, kente kolay ulaşabileceğim, kenarda bir yerde ise… Hele o köy değişmeye aç, değişmeye hazır ise… Bunun için birisini bekliyor ise… Düşlerim buydu ve ben bu düşlerimin peşindeydim…
Bir ben kalmışım başvuru yapmayan ve o gün son günmüş. Bir şeyler söyledikten sonra, isteksizliğimi anlayınca elime bir form tutuşturdu, doldurup getirmemi söyledi… Ayrıca, sınavın burada olacağını, kazanırsam gitmeyebileceğimi eklemeyi de unutmadı. Çıktım…
Oysa ben düşlerimde geleceğimi kurmuştum… Okul bitecek, çocukluğumun geçtiği köy gibi bir köyde, kendi halimde, gözden ırak yaşayıp gidecektim… Bahçede yiyecek, sınıfta gelecek yetiştirecek, evimde küçük bir dünya oluşturacaktım… Hayattan aman aman beklediğim bir şey yoktu… Oysa yeni bir okul her şeyi yeniden biçimlendirmekti… Yeni düşler demekti… Dahası her şeyi birkaç yıl ötelemekti… Onca zamanda kurduğum düşlerimdeki geleceğimi yıkıp, her şeye yeniden başlamak demekti… Becerebilecek miydim bunu? Emin değildim…
Formu doldurdum. Bölüm kısmına, sevdiğim ve başarılı olduğumu sandığım iki dersten birisi, Türkçe’yi yazdım. Bir sonraki ders arasında idareye vermek üzere katlayıp defterimin arasına koydum… Ders neydi anımsamıyorum ama kendimi derse veremediğimi çok iyi biliyorum. Bir şeyler dolanıyordu beynimde… Bir sıkıntı vardı… Sonradan pişmanlık duyacağım bir şey yapmanın korkusu gibi… Ders süresince her şey karmakarışık oldu. Bunaldım. Beynimdeki kurtla uğraşırken zil çaldı, arındım tüm duygularımdan… Düşlerim yerli yerindeydi... Dokunmadım onlara … Formu aldım, cayma tedirginliği ile idaraye yöneldim… Tedirgindim, çünkü onlar benim kaç yılda biriktirdiğim düşlerimdi…
Tam kapıyı çalacaktım ki, açıldı… İçeriden, kucağında bir takım kağıtlarla resim öğretmenim çıkıyordu… Yol verdim… Elimdeki formu görünce durdu. Gözüyle formu gösterip, başını sallayarak sordu. Bir konuşmamızda resim bölümünü düşünmemi söylemişti, hatırladım, başımı önüme eğdim… Anladı… Kolumdan tuttu, ikimiz birlikte içeri girdik. Kucağındaki kağıtları bir koltuğa bırakıp yüzüme bir daha baktı. Formu buruştururken nedenini sordu. Yanıtlayamadım. Bir nedeni yoktu. Öylesine yazmıştım işte… Resim de yazabilirdim… Kim bilir…
Yöneticiden boş bir form alıp, bölüm kısmına Resim-İş yazdıktan sonra elime tutuşturdu. Gerisini doldurup idareye vermemi biraz sertçe tembihledi ve odadan çıktı. Ben de peşinden. Söyleyecek bir şeyim var mıydı bilmiyorum… Ama niyetlendim… Biriktirdiğim düşlerimi ve ona dayalı olarak gelecek planlarımı anlatmaya niyetlendim… Sonra vazgeçtim… Bir elimde buruşturulmuş, diğerinde boş iki formla odanın önünde, öylece kaldım… Bir bakıyorum, kararlıyım düşlerimden vaz geçmemeye, bir bakıyorum, dur bakalım…
Olacak gibi değildi… İkirciklenmenin ne berbat bir şey olduğunu yaşadım orada… Kurtulmalıydım… Gittim, formu doldurdum, getirip idareye verdim, rahatladım… Rahatladım, çünkü sınava kadar zamanım vardı düşünecek, ayrıca sınava girmeme seçeneği de vardı… Hatta sınava girsem bile yeni okula kayıt yaptırmama durumum da vardı… Kazanamamayı geçtim…
O kurt yine kıpraştı içimde… Hepsi tamam da, bu formu idareye vermekle düşlerimden vazgeçme olasılığı ortadan kalkmamıştı ki… Yine orada öyle duruyordu… Yani, yine aynı yerdeydim… Berbat günüm daha berbatlaştı… İçimdeki öteki ben; “Nereden çıktı şu form işi durduk yerde…” diye seslendi… Sonra dellendi; “ Hem sana ne be kardeşim, baş vuracakmışım, baş vurmayacakmışım…” Ardından duruma sitem edercesine sesini düşürdü; “ Düşlerimle ne güzel yaşayıp gidiyordum işte…”