|
DAVULU KİM ÇALIYOR ?
Kenan Özcan |
Alternative content
|
Yıl 1974. Sınıf başkanıyım ve sınıfımız Md. Yardımcısı Tevfik Bey’in odasının tam üzerinde.
Teneffüs zili çalınca bahçeye çıktım. Ders başlama zili çalmak üzereyken, bir arkadaş yanıma gelerek:
-“Çabuk, Tevfik Bey seni çağırıyor.” dedi.
Koşarak odasına girdim. Beni görür görmez, sert ve öfkeli bir ses tonuyla:
-“Oğlum, davulu kim çalıyor?” diye sordu.
Okulun bando takımında davulu çalan bizim sınıftaki Kemal’di ve ben de;
-“Kemal çalıyor.” Dedim.
-“Hemen bana gönder.” dedi.
Bu arada da ders zili zaten çalmıştı. Sınıfa gidip Kemal’e;
-“Tevfik Bey seni çağırıyor.” dedim.
Kemal gitti ve bu arada ders de başladı.
Yaklaşık 10 dk. kadar geçmişti ki, kapı vuruldu ve Kemal içeri girdi. Yüzü kıpkırmızıydı ve temiz bir dayak yediği her halinden belli oluyordu. Bana dönerek çok kızgın ve tehditkâr bir sesle:
-“Tevfik Bey, seni çağırıyor.” dedi.
Ben yerimden kalkarken, öğretmenin gözüne baktım. O da git işareti yapınca ne olduğunu merak da ederek Tevfik Bey’in odasına koştum.
Kapıyı vurup içeri girdim ve:
-““Hocam, beni çağırmışsınız.” dedim.
Gözlerini bana dikerek:
-“Kapıyı kapat ve buraya gel.” dedi.
Bunu söylerken de masanın kendi tarafını işaret ediyordu.
Ben, niçin yanına çağırdığını merak ederek denileni yapıp tam karşısına dikilir dikilmez yerinden kalktığı gibi üzerime çullandı ve rastgele vurmaya başladı. Tekme tokat birbirine karışırken hem vuruyor, hem de “Davulu kim çaldı lan!” diye söyleniyordu.
Yeteri kadar dövdüğüne kanaat getirmiş olmalı ki, vurmayı bırakıp yerine oturdu. Sinirden eli ayağı titriyordu. Gözlerini bana dikerek yeniden sordu:
-“Davulu kim çalıyor, şimdi bir daha söyle bakalım?”
Ben, ortada neler döndüğünü anlamamış ve yediğim dayağın etkisiyle iyice dağılmıştım. Oramı buramı düzeltmeye çalışırken yine:
-“Kemal çalıyor.” dedim.
Derin bir “of” çekti ve:
-“Oğlum, yeniden başlamayayım. Kemal, ben çalmadım diye yemin billah ediyor. dedi.
-“Hocam, nasıl olur, siz de görmüşsünüzdür. Bando takımının davulcusu o, başka çalan yok ki.”
Tevfik Bey, benim bu yanıtım üzerine birdenbire değişti ve o sinirli halinden eser kalmadı. Hatta yüzüne bir gülümseme bile geldi diyebilirim. Yeniden gözlerini bana dikerek, bu kez yumuşak bir sesle:
-“Oğlum, ben sana bando takımında davul çalanı sormadım; az önce senin başkan olduğun üstümdeki sınıfta masaya vurarak davul çalanı sordum. Kemal de, sen de bedava dayak yediniz. Haydi şimdi sınıfına git.” dedi.
O kıpkırmızı yüzle sınıfa gidip herkesi özellikle de Kemal’i kendime güldüremezdim. Oralarda vakit geçirerek dersin bitmesini beklerken, bir yanlış anlama yüzünden bedavadan yediğim dayağı sindirmeye çalışıyordum.
29.07.2014