KIŞ ORTASI
İhsan YIĞIN
Son sınıfta kış ortası ramazan bayram arifesinde sabah, kalkıp etüt için dershane bloğuna doğru ilerliyordum. Caddeden okula inen merdivenlerde bir siluet fark ettim, sabahın alaca karanlığında. Sanki babamın siluetiydi bu… Hayır... Bu babam olamazdı… Böyle bir kış gününde üstelik arife günü sabahın kör karanlığında ne işi olurdu babamın benim okulumda... Üçü ortaokul, altı yıl boyunca bir kez olsun böyle bir şey olmamıştı… Her adımımda siluet biraz daha berraklaşıyor yürüyüşü, paltosu, şapkası hepsi babamı andırıyordu… Evet… Evet babamdı..
O merdivenleri inip bitirdiğinde ben de yanına gelebilmiştim. Hemen eline sarılıp öpmek istedim. Elini çekti...
-" Ne oldu? Ne var?" diye sordum.
Cebinden bir mektup çıkardı.
-Al. Oku, dedi.
Açtım. Okul müdürlüğünden. "oğlunun durumunu görüşmek üzere okula gelmeniz" diyordu. Birden afalladım. Hiç bir sorun yoktu. Hatırladım. Yatakhane bölümünde genellikle yatmadan önce sigara içilirdi o günler. Ben de içmiş ve yatağıma çekilmiştim. Benden sonra nöbetçi öğretmen oradakileri yakalamış isimlerini almış.. Sınıfımızdan biri (M..A...) benim adımı da vermiş o sırada..
Babama:
- Sigara içerken yakalanmıştım. belki onun içindir, dedim.
Büsbütün öfkelendi.
-Sigara için ta Tosya'nın dağ köyünden kış günü arife günü ramazanda adam mı çağrılır, diye gürledi.
-Sakin ol baba.. Sen şimdi git. saat 9 da gel. Birlikte müdür beyin yanına gidelim, dedim. Sabahçı kahvesine geri döndü çaresiz...
İlk ders sınavımız vardı. Camdan babamı gözlüyordum. Merdivenlerde görür görmez yazılı kâğıdını verdim. Ben toparlanıncaya kadar müdürümüzün nöbetçi öğrenciye " İhsan Yığın'ı 6-C'den al gel” diye emir verdiğini duydum.. Hemen kapıdan içeri süzüldüm.
-Benim İhsan Yığın dedim...
-Senin dersin yok mu? diye gürledi..
-Yazılım vardı, yaptım çıktım, dedim.
-Niçin çağırmıştık babanı, diye bana sordu.
-M.. A. beni sigara içiyor diye şikayet etmiş. Herhalde onun içindir, dedim.
Birden babama dönüp..
-Hüseyin Efendi, sen buna parayı az gönder. Hem de en pahalı sigaradan içiyor. Cebine fındık fıstık alıp yiyeceğine, şunun yaptığına bak " dedi.
Ben babamı iyi tanırım. Öfkelendiğinde çenesi zangır zangır titrer. Küfre başladığında da hiç bir sınır tanımazdı. Artık dua ediyordum. Babam hiç bir kelime söylemesin diye. Duam kabul oldu. Babamın sinirinden ağladığını gördüm...
Müdür:
-Çıkabilirsiniz, dedi..
Dışarı çıktık. Koridorda bir kaç dakika öylece bekledik. Adamcağız kendine geldi… Üstümde tiril tiril bir sentetik pardösü vardı... O hep kalın yünlü giysilere değer verirdi..
- Git şu müdüründen izin iste. senin üstüne bir şeyler alalım, dedi…
Müdüre tekrar geri gittim... İzin istedim, verdi... Birlikte çarşıya gittik.
Babam köyde mektubu alır almaz sabaha kadar uyumamış.. Zengin bir komşudan bir yılda ancak kazanabildiği bir parayı borç almış öyle gelmiş Çorum'a. Aklına neler gelmiş neler annemle birlikte sabaha kadar...
Bana içi kürklü bir mont aldı. Öğretmen olduktan sonra da dört yıl daha giydim bu montumu...