RASİM BAKIRCIOĞLU:
Çorum İlköğretmen Okulu'na atandığımda 30 Haziran 1965 Cumartesi günü beni okulda ilk karşılayan ve okulun Müdür Başyardımcısı olarak göreve başlatan kişidir sevgili Günhan Özkan.
O zaman cumartesi günleri, 13 30'a dek mesai vardı. O saat gelince "Haydi çıkalım." dedi Günhan Bey. Çıktık. Nereye gittiğimizi ne o söyledi, ne de ben sordum. Ana Caddeyi geçtik, bir mahalle içine girdik. Günhan Bey, biraz sonra bir kapının zilini çaldı. Kapıyı açan hanıma, "Sema, bak kimi getirdim öğle yemeğine." dedi. O zaman anlamıştım gittiğimiz yeri.
Sema Hanım, yıllardır tanışıyormuşuz gibi karşıladı konuğu. Akşam yemeğini de Günhan Bey'le Şehir Lokantasında birlikte yedik. Ama lokantada kim varsa selamlaşıyordu Günhan Bey. Neredeyse tüm müşteriler masamıza uğradı, elimi sıktı. Uğrayanlar arasında öğretmenler de vardı. Böyle başladı ve gittikçe daha da derinleşti dostluğumuz Günhan Bey'le. Bu nedenle değerli meslektaşım, aile dostum Günhan Özkan'ın acı haberi ile derinden sarsıldım.
Günhan Bey'le aramızda baştan sona, bir kez bile en küçük bir tartışma ya da olumsuz duygu yaşanmadı. Yaşadıklarımız, hep duyarlılık ve içtenlik oldu. Ataktı, titizdi, çabuk alev alırdı; ama saman alevi gibiydi onun bu duyguları. Öğrencilerini çok severdi; ancak yönetici olarak ipi sıkı tutardı. Ancak o titiz Günhan Bey'in dersteki tutumunun oldukça esnek ve sıcak olduğunu anlatmışlardır hep öğrencileri. Okul, deyiş yerindeyse Günhan Bey'den sorulurdu.
Günhan Bey'le dostluğumuz hep sürdü. Ankara'da onlar Beşevler'de, biz beş km. ötede Barış Sitesi'nde oturuyorduk. Sık sık görüşüyorduk. Ne ki daha sonra onlar Taşucu'na, biz Foça'ya savrulduk.
Eşi değerli Sema Hanım'a, kızına ve oğluna, bütün öğretmen arkadaşlarına, öğrencilerine ve de bütün sevenlerine baş sağlığı, sabır ve bu en büyük acı karşısında dayanma gücü diliyorum.
Günhan Bey'i, yaşadığım sürece hep sevgiyle anacağım.
İZİN ve RASLANTI
AYHAN ALTAY
Günhan öğretmenim, derste alabildiğine yumuşaktı. Konuları öylesine ilginçleştirerek anlatır ki, anlamamak neredeyse olanaksızdı.
Ben biri okul dönemi, diğeri öğretmenliğimdeki iki anımı anlatmak istedim.
Okulda ilk yılım. Nerdeyse iki ayda bir Okul Müdürümüz Tayyar Kerman'a çıkıyor, izin istiyorum.
Gerekçem gizli "ailevi nedenler". Oysa gerçekte hiçbir nedenim yok. İki günlük izin alıp, bir hafta rapor ekliyorum.
İzin isteyeceğim zaman, tüm müdür yardımcılarının birlikte paylaştıkları odada Günhan Bey'in olmamasına özen gösteriyorum.
Yine birgün Tayyar Beyden "olur" aldım. İzin belgesi için yan odaya geçtim. Hemen ardımdan Günhan Öğretmenim girdi odaya. İzin için orada olduğumu öğrenince bir sertleşti ki, hemen dışarı kaçtım. İzin mizin kullandırmadı.
Öğretmenliğimin beşinci ya da altıncı yılı. Çorum Kargı TÖB-DER Şube Başkanlığını yürüyorum. Durağan'da bölge toplantına gittim. Toplantı öncesi kümelerden birinde söyleşideyiz. Orta boylu ama oldukça şişman biri konuşuyor. -Bizim öğrenciliğimizde Günhan Bey ince yapılıydı. O yüzden kendisine "çekirge" derdik.- Şişman arkadaşımız o arada "Ben Çorumdayken" sözünü kullanmıştı. Kendisine döndüm ve "Çorumda hangi okulda çalıştınız öğretmenim" dedim. (Biz "hocam" yerine her zaman "Öğretmenim" sözcüğünü kullanırdık.)
Bana döndü, dikkatle baktı. "Tanıdım seni çocuk" dedi. "Gözlerinden tanıdım."
Beni gözlerimden tanıyan; öğretmenim Günhan Özkan'dı. O dönemde sürgün olarak gönderildiği Havza'nın bir köyündeki ortaokulda Türkçe öğretmeniydi..
ÜÇ ETKEN.....
TURAN AKPINAR
Onu tanıdığımızda dış görünüşü yanıltmıştı bizi.. Çatık kaşlar, bakışlarındaki sertlik birinci sınıfa yeni gelmiş öğrenciler üzerinde çekinilecek insan duyusu yaratmıştı. Hele birde okulumuzun Müdür Başyardımcısı olması bu çekingeyi dahada perçinlemişti. Bu duygularımız ders yaptığımız barakada onu tanıyıncaya kadar devam etti. Haftada bir gün olan Günhan Öğretmenin dersini dört gözle bekler olmuştuk...
Kapıdan içeri girdiğinde üzerindeki korkulacak öğretmen gömleğini çıkarır onun yerine bizden yani geldiğimiz bölge insanlarından biri oluverirdi... Konular bizi anlatan, içimizdeki BENİ ortaya koyan, o güne kadar hissedipte açıklık getiremediğimiz insan davranışlarının açıklamalarını ilgi ile dinlerdik.
Gene öyle derslerden birinde; "Çocuklar bugünkü dersimizde insanın karekter kazanımında etkili üç ana unsuru işleyeceğiz" dedi ve başladı anlatmaya.. Bizler pür dikkat anlatılanları dinliyoruz.
Açlık konusundan susuzluğa geçti. Bunların noksan olması halinde insan yapısındaki olumsuz gelişmeleri örnekler vererek anlattı. Üçüncü konuya gelince hepimizin gözleri fal taşı gibi açıldı, birbirimizin yüzüne baktık.. Günhan Bey yarattığı ilginin farkında olduğu için konuya girdi.
-Çocuklar üçüncü ve en önemlisi ise Cinsellik yani sizin anlacağınız kadın-erkek ilişkileri... Sınıfımızda kız öğrenci olmadığından öğretmenimiz konuyu anlattıkça bizler kıkırdamaya hatta sıraların altına girmeye başladık... O güne kadar bildiğimizi sanıp, yanlışların bilimsel bir anlatımla önümüze serilmesi bizlerin hem büyük oranda ilgimizi çekiyor hemde alı al, moru mor olarak dinliyorduk... Zil çalmış biz farkında değiliz... Günhan Bey sınıfa bakarak;.
-Bakın çocuklar, birkaç yıl sonra öğretmen olarak atandığınız yerlerde İNSANLA karşı karşıya geleceksiniz... Bu anlattıklarımın onların sorunlarından bir kaçı olduğunu onlara yardımcı olmanız gerektiğini unutmayın, diyerek dersi sonlandırmıştı.
Çalıştığım yıllarda öğrencilerimde motive yaratmanın ilk dersini veren öğretmenimizi unutmak mümkün mü?.. Rahmetle anıyoruz kendisini....
GÜNHAN ÖZKANLI GÜNLERİMDEN
YUSUF GÜNEŞ
Meslek hayatıma ilk kez başladığım Çorum İlköğretmen Okulunda, deneyimsiz genç toy bir öğretmen olmama rağmen, hemen müdür yardımcısı olarak atandım. Günhan Özkan, otoriter müdür başyardımcısı ve deneyimli bir öğretmendi. Aynı odada yan yana masalarda üç yıl görev yaptık, onu bir ağabey gibi gördüm ve deneyimlerinden çok yararlandım.
Daha sonraları ailece de görüşerek aile dostu olduk. Eskiden dostluklar sanal değil gerçek ve sıcacıktı. TV yoktu, cep telefonu mesajları, tabletler yoktu. Bir birimize ailece gece oturmalarına gider, Çorum leblebisi eşliğinde çaylarımızı içerken nohut ve fasulye taneleriyle yirmi bir (iskambil) oynardık. Bazen de 10 kuruşuna beş kuruşuna oynardık. Oyun bitiminde yenen yenilene kahkahalarla, kurumla, çalımla parasını iade ederdi.
Sohbetlerimizde hep öğrencilerimizin durumları olurdu. Bugün koşullarımız o günlere göre daha iyi olsa da çok güzeldi. GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ! HAYALİ CİHAN DEĞER.
Işıklar içinde uyu Günhan ÖZKAN. Mekânın cennet olsun.
YADİGAR UÇAR
Güzel insan sevgili öğretmenim senin ardından yazmak hiç kolay değil ancak yaşam sürüyor.
Öğretmen olmuş, 1966'nın TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) lokalinde şimdi rahmetli olmuş Rüştü Aksoy Hocamla birlikte çay içip üçlü sohbet ediyorduk. Sohbet arasında aklıma takılan şu soruyu sordum.
-Hocam, neydi derdiniz. Elinizde birer değnek hep dolaşırdınız?
Rahmetli Günhan Hocam kendine özgü duruşuyla şöyle bir güldükten sonra;
- Oğlum, biz öğretmenliği böyle sınıyorduk, demişti.
Işıklar içinde uyu. Sevenlerine, ailesine ve öğrencilerine baş sağlığı ve sabırlar diliyorun
ÖRNEK NÖBETÇİ ÖĞRENCİLER
BURHAN ÇINAR
Allah rahmet eylesin Günhan Özkan Hocam başlangıçtan mezun oluncaya kadar bizim müdür yardımcımızdı.
Aslında fiilen okulu yöneten Okul Müdürü Tayyar Kerman
değil, Günhan Özkan'dı. Günhan Özkan gibi becerikli bir Müdür Başyardımcısı ile Tayyar Kerman Beyin çok rahat müdürlük yaptığı kanısındayım.
O zamanlar okulda her gün son sınıflardan iki kişi nöbet tutardı. Nöbet sırası bana gelmişti. Nöbet sırasında mutfakta siyah siyah onlarca hamam böceğinin cirit attığını fark ettim. Nöbetimin sonunda "Nöbet Raporu" diye bir şeyler karaladım ve Günhan Bey'e teslim ettim. Günhan Bey, aldı, okudu. "Teşekkür ederim" dedi. Ben ayrıldım.
Hafta sonubayrak töreninde Günhan bey biziki nöbetçi arkadaşı kürsüye çağırdı. Bizi "Örnek Nöbetçiler" diye takdim etti ve tüm okul huzurunda teşekkür etti.
Böyle bir anımız oldu Günhan Öğretmenimle. Nur içinde yatsin. Bizde emeği çoktur.
GÜNLÜK GAZETEYİ GÜNDE BİRE ÇEVİRİRSİNİZ
BURHAN ÇINAR
Günhan Özkan Hocamız bizim sınıfın sosyoloji dersine giriyordu.
Birgün ders bitiminde "size bir kompozisyon ödevi veriyorum" dedi ve " 'Kalkınmayı hızlandırmak için tüketimi çoğaltmak lazımdır' sözünü açıklayan birer kompozisyon yazısı istiyorum" dedi ve gitti.
Sosyolojı dersini kompozisyon dersiyle hatta edebiyatla ilişkilendirmişti. Tabi o anda bu inceliğin farkında değildik. Aradan bir hafta geçti. Ödev teslim günü geldi. Herkes birşeyler karalamış ama hiç kimse kendi yazdığı yazıdan emin değildi.
Günhan Bey sınıfa girer girmez dersin başında bir arkadaşımız parmak kaldırdı "Öğretmenim, bir hafta az geldi, Bize bir hafta daha zaman tanır mısınız" dedi.
Günhan Bey, başını kaldırdı. Dalga geçervari gülümsemesiyle "Çocuklar, siz bir gazete köşe yazarı olsaydınız, o gazete günlük yerine 15 günde bir çıkmaya başlardı" diye cevap verdi.
O gün Günhan Bey, "Ben zaten size not verecek değildi. Önümüzdeki hafta bununla ilgili bir konu işleyeceğiz. Ben sizi ona hazırlamak için bu ödevi vermiştim" dedi.
Bütün sınıf rahat bir nefes almıştık.
YASTIK SOPASI
Emin Uyanık
1966/1967 Öğretim yılı.Eski Okul binası alt kattaki yatakhanede giriş kapısını sol tarafındaki tahta ranzanın alt tarafında yatıyorum. Gece 21.30 ışıklar söndürüldü. Nöbetçi öğretmenle, nöbetçi öğrenci yatakhaneleri geziyor. Nöbetçi öğretmen, yatağında olmayana elindeki çubukla vuruyor.
Yatakhane kapısının önündeki ranzanın üstünde yatan arkadaş henüz gelmemişti. Ben acele ile yastığını battaniyenin altına uzattım.Tam düzleyemedim. Nöbetçi öğretmenin yaklaştığını görünce yatağıma yattım. Nöbetçi öğretmen "İyi geceler" dedi, tam kapıyı kapatırkan geri döndü. Battaniyeyi kaldırdı, yastığı görünce; "Kim yaptı?" dedi. Ses çıkmayıca ranzanın altında yatana bir kere çubukla vurdu. "Kalk yerinden" dedi.
Arkadaş, "Emin yaptı", deyince bana dönerek çubukla vurdu ama çubuk ranzanın kenarına geldiği için kırıldı. "Kalk yataktan" dedi, kalktım. Bana okkalı birkaç tokat attı, gitti.
Sabah nöbetçi öğrenci gelerek "Günhan bey (toprağı bol olsun) seni çağırıyor" dedi. Ben giderken son sınıftakiler; "hoca sana tokat atarken kulağına vurmuş, sevk iste" dediler.
Günhan beyin odasına girdim. Nöbetçi öğretmen de odada idi. Yerindan kalkıp bana yaklaşırken; "Hocam kulağımın ağrısından sabaha kadar uyuyamadım, sevk istiyorum" dedim. "Ne oldu?" deyince; "Tamam ben kabahatliyim ama hocam bir kaç çok sert tokat attı" deyince, nöbetçi öğretmene dönerek; "hem sopa hemde kulağa tokat, oldu mu şimdi" dedi.
Nöbetçi öğretmen seslenmedi, masanın üzerindeki dilekçeyi aldı, yırttı, odadan çıktı, gitti. Rahmetli bana dönerek (Aynı ilçedeniz, Sungurlu) "bende yedim" dedi. Arkama bir tepme vurarak, "bir daha suçlu olarak karşıma gelme," dedi.
Toprağı bol olsun.
Corumio
|
| |