BİR DEĞERİMİZİ DAHA YİTİRDİK

 

       Okulumuz resim öğretmenlerin Hilmi Özbay'ın ölüm haberini iletti bir arkadaşımız. Öğretmenimiz 36 yıldır yaşadığı Samsun'da 03 Ağustos 2013 günü toprağa verildi.

         Hilmi Özbay öğretmenimiz, 43 yıllık eğitim hayatını Ondokuzmayıs üniversitesi Resim bölümünde noktaladıktan sonra Samsun Atakum'da açtığı atölye ve galeride çalışmalarını sürdürdü..


Hilmi Özbay bir sergisinde

        Sanatı, “Duygu ve düşüncelerin çeşitli madde ve teknikler aracılığı ya da yazı ve söz ile dışa vurulması eylemidir.” diye tanımlamıştı öğretmenimiz.

        "Tablolardaki yorgun olmayan, devingen, ritmik, el yazısı kıvraklığında, yer yer dışa vurumcu lekeci anlatımla; kendine özgü lirik bir soyutlama, plastik bir yorumlama kaygısı içerisinde sezgilerimi, iç dünyamı yansıtmaya çalışıyorum. Ve de "BEYAZLAR KİRLENMESİN" diyorum." diye tanımlamış resme yaklaşımını.

         Ne sanat dünyası ne de Çorum İlköğretmen Okullular unutmayacak öğretmenimiz Hilmi Özbay'ı.

       

Öğretmenimizle yapılan Samsun Time'nin mayıs 2012 tarihli 80. sayısında yayınlanan yazı :

SANAT VE EĞİTİME ADANMIŞ BİR ÖMÜR HİLMİ ÖZBAY

21.05.2012

Büyük Önder Atatürk, "Efendiler, bir milletvekili, bir başbakan hatta cumhurbaşkanı dahi olabilirsiniz, ama asla bir SANATÇI olamazsınız" ve "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir" veciz sözleri ile sanata ve sanatçıya verdiği değeri açık olarak ortaya koymuştur.

Aslen Tekirdağlı olan Resim sanatçısı ve eğitimci Hilmi Özbay yaklaşık 35 yıldan buyana Samsun'da yaşıyor. Özbay, 43 yıllık eğitim hayatını Ondokuzmayıs üniversitesi Resim bölümünde noktaladıktan sonra Atakum'da açtığı atölye ve galeride çalışmalarına ve sanatsever dostlarına resim sanatının inceliklerini göstermeye devam ediyor. Yılların eğitimcisi ve sanatçısı Yrd. Doç. Dr. Hilmi Özbay ile Editörümüz Turgay Sözen sanatı, sanatçıyı ve resim sanatını konuştu. Sanatın tanımının yapılamayacağını, sanatın zaman içerisindeki tanımlarının dönemlere, anlayışlara, kişilere ve de ortama göre farklılıklar gösterdiğini anlatan Özbay, anlayışına göre sanatı şöyle tarif ediyor: "Duygu ve düşüncelerin çeşitli madde ve teknikler aracılığı ya da yazı ve söz ile dışa vurulması eylemidir." İşte o söyleşi:

Sizi tanıyabilir miyiz?

Tekirdağ’ın Malkara İlçesi’nde 1945 yılında doğdum.  1959 yılında İlkokuldan sonra Kepirtepe ilköğretim Okulu sınavlarını kazanarak eğitimime devam ederken, İstanbul Çapa İlköğretim Okulu Resim Semineri sınavlarını kazandım ve eğitimimi tamamladım. 1965–1971 yıllarında İlkokul öğretmenliği yaptım. 1971–1974 yıllarında İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü Resim Bölümünde okudum. 1974 yılından 1978 yılına kadar Çorum İlköğretim Okulu ve Eğitim Enstitüsünde Resim Öğretmeni olarak çalıştım. 1978 yılında Samsun Eğitim Enstitüsü ve Yüksek Öğretmen Okulu Resim Bölümü'ne atandım. 1982 yılında Yüksekokulların üniversitelere bağlanmasıyla Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü'nde Öğretim Görevlisi olarak göreve başladım. Bu arada Lisans düzeyinde eğitimimi tamamlayarak öğretim üyeliğine yükseltilmek üzere başvuruda bulundum. 1988 yılında Mimar Sinan Üniversitesi'nde kurulan jüri tarafından sanatsal çalışmalarının yeterli bulunması sonucu öğretim üyeliğine (Yrd. Doç.) yükseltildim. 1988–1992 Resim-İş Bölüm Başkanlığı görevini yürüttüm ve Ankara DGS Galerisinde iki kez Bölüm -öğrenci Sergisinin açılmasını gerçekleştirdim. Bugüne kadar 51 kişisel resim sergisi açtım. 400 civarında karma ve yarışmalı grup sergilerine katıldım. 70 civarında eserim yurtdışı özel, 600 civarında eserim de yurtiçi özel ve kamu kuruluşları koleksiyonlarında bulunmaktadır. 1973 yılında Atölye içi çalışmaları baş ödülünü aldım. 1974 yılında yarışmalı “Mart Sergileri” 3.’lük ödülü ve 2001 yılında da 2000 Yılı Sanata Saygı ödüllerini aldım. Samsun Rotary Kulübü tarafından; Sanat ve sanatçı eğitimine katkılarım dolayısıyla da 2011 yılı meslek hizmet ödülüne layık görüldüm.  Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü’ne Resim Ana sanat Dalı’nda yıllar süren görevimden emekli oldum. Emekli olduktan sonra kendi atölyemi ve sanat galerimi kurarak, resim sanatı ve eğitimi çalışmalarıma devam ediyorum. Sanat seven dostlarım ve sanatseverler www.hilmiozbay.blogspot.com ve [email protected] web adreslerinden bana ulaşabilirler.   
Hocam, kısa biyografinizin resim sanatı ve eğitimi adına başarılarla dolu olduğunu gördük. Öncelikle 43 yıllık eğitim ve sanat hayatınızdaki başarılar için kutlayarak sorularıma sanatın tarifi ile başlamak istiyorum. Sizce, sanat nedir?
Sanat Nedir? Ne zaman ortaya çıkmıştır? Sorularına kesin yanıt vermek oldukça güçtür. Sanatın herkesçe kabul edilebilecek ortak bir tanımı bu zamana kadar yapılamamış olup,  yapılabileceğini de sanmıyorum. Sanatın zaman içerisindeki tanımları dönemlere, anlayışlara, kişilere ve de ortama göre farklılıklar göstermektedir. Örneğin; RUSKİN: "Sanat aşktır, bilgiden çok duyguların ifadesidir." derken; LEONARDO DA VİNCİ: "Sanat bir akıl işidir." demektedir; PICASSO:"Sanat bir sezgi işidir, bir yaşam biçimidir." diye tanımlarken; MELEVİÇ: “Sanatın duygululuktan başka elle tutulur hiçbir yanı yoktur." ifadelerini kullanmaktadır; MONDRIANI ise: “Hayat dengeye ulaştıkça sanat ortadan kalkacaktır" der.
BİZ DE SANAT için : “Duygu ve düşüncelerin çeşitli madde ve teknikler aracılığı ya da yazı ve söz ile dışa vurulması eylemidir.” diyoruz. Baştan da söylediğim gibi sanat için ortak bir tanım ortaya koyulamayacağı gibi;  sanatın tanımı dönemlere, anlayışlara, kişilere ve de ortama göre farklılıklar göstermektedir.

Sanat kaç bölüme ayrılmaktadır?
Sanatı başlıca üç bölüme ayırıyoruz. Bunlar: Görsel Sanatlar (resim, heykel, mimari), Fonetik Sanatlar (edebiyat, şiir, müzik) ve Ritmik Sanatlar (bale, tiyatro, sinema v.b.)

Tarihi akışı içerisinde sanat ne zaman doğmuştur?

Sanatın ne zaman ve nasıl doğduğunu kesin olarak bilmiyoruz. Resim, heykel, barınak, dokuma ve oyun gibi etkinlikleri sanat olarak kabul ettiğimiz zaman, sanatın ve sanatçının bulunmadığı hiçbir toplum yoktur. Sanat hiçbir görüş ve düşüncenin propaganda aracı olarak kullanılmamalıdır. Baskıcı rejimlerle yönetilen ülkelerde sanat hiçbir zaman gelişmemiştir. Sanat ve sanatçının en önemli gıdası özgür ortamlardır.

Sanatı kaç bölümde inceleyebiliriz?

Sanat eserlerini sanat eseri ve zanaat eseri olarak iki bölümde inceleyebiliriz. Bunların kısa tanımlarını yapacak olursak: ZENAAT ESERİ; Birden çok benzeri olan ve üretimi seri yapılan, aynı zamanda da fonksiyonel olan ürünlerdir. Gerçi bu zanaat ürünlerinin ilk araştırmaları sanatçılar tarafından yapılır. Rengiyle, formuyla insanın göz zevkine en uygunu üretilmeye çalışılır. SANAT ESERİ ise tektir. Bir başka eşi ve benzeri yoktur. Her şeyden önemlisi fonksiyonel değildir. Zevkimize hitap eder. Bir eserin yapımında akıl, duygu ve orijinallik var ise o eser sanat eser olmaya adaydır.  
Sanatın tarihsel süreç içerisindeki gelişimi hakkında da bilgi verir misiniz?
Sanat, başlangıcından bu yana evrensel oluşum gerçeklerine uygun bir şekilde gelişim göstermiş ve değişmiştir. Tarihsel süreç içerisinde sanat eserleri iki tür gelişim içerisinde olmuştur. Birincisi "Toplumsal Bilinç" ikincisi ise "Bireysel Bilinç"
Mağara ve ilkel kavimlerde sanatın en belirgin öğesi toplumsallıktır. Burada sanatın görevi doğaya, düşmana karşı toplu yaşama gücü sağlamaktır. Sanat burada büyülü bir araç ve bir silahtır. Toplumların ilerlemesiyle, bilinçlenmesiyle sanat da bireyselleşmeye başlamıştır.

Günümüzden ne kadar gerilere gidersek sanatın bireysellikten uzaklaşıp, toplumsallaştığını görürüz.
Size göre sanatçı kimdir?

Sanatçı, mağara devrinde büyücü, sihirbaz olarak kabul edilmiştir. O gizli güçlerle insanlar-toplum arasında bağlar kuran kutsal bir kişidir. Eski Romalılarda şairlere, aslı Latince olan ve peygamber anlamına gelen VATES derlerdir. Sanatçılar günümüzde de üstün yaratılışta gizli güç ve yeteneklere sahip insanlar olarak kabul edilirler. ATATÜRK sanat ve sanatçıyı destekleyen ve onları en iyi anlayan, onurlandıran devlet büyüklerimizin başında gelir. ATATÜRK sanatçıları şu sözleriyle yüceltmiştir: "Efendiler, bir milletvekili, bir başbakan hatta cumhurbaşkanı dahi olabilirsiniz ama asla bir SANATÇI olamazsınız."

Sanat eserini nasıl anlarız?

İzleyici bir resme baktığı zaman onun neyi anlatmak istediğini anlamak ister. Oysa sanatın ne anlattığını anlamaktan çok ondan zevk almamız önemlidir. Kuş seslerini sevmeyen ondan zevk almayan yoktur, ama kuşun ne demek istediğini hiç kimse anlamaz. İşte sanattan da kuş seslerinden aldığımız zevk ve duyguyu almaya çalışmalıyız.
Sanat eserleri açıklanamaz. Sanat eserleri birer sırlar yumağıdır. Sanat eseri (resim) doğadan ne kadar uzaklaşırsa sanata o kadar yakınlaşır.

Sanat, insan toplum ilişkileri ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Sanatla insan, dolayısıyla toplum iç içedir. Etle-tırnak gibi birbirinden ayrılamaz. Her insanın resim-heykel yapmasını bekleyemeyiz. Sanat, farkında olmadan kişilerin yaşamlarına girmiştir. Sanat insanlara güzeli, güzelden yana olan estetik ve davranış alışkanlıklarını kazandırır. Fakat bu direkt değil, endirekt yoldan olur. İnsanlarımız zorlanmaksızın müze, sergi gezebiliyor, resim, heykel, satın alıyorlarsa, tiyatro izlemeye gidebiliyorsa ya da kitap okuma alışkanlığı kazanmışlarsa sanatın amaçlarından birisi gerçekleşmiş demektir. İnsanımız sokağının aydınlatma direğinin ya da çöp kutusunun renk ve biçimi ile ilgileniyorsa, sanatçının rüyalarından birisi daha gerçekleşiyor demektir. Özel yaşamımızda kullandığımız eşyaların alımında bazı renk, biçim gibi estetik kaygılar taşıyorsak birçok şeyin olumlu yönde gelişmekte olduğunun işaretlerini alıyoruz demektir. Sanat duyarlı bir dildir. Etkili bir gücü vardır. Bu nedenle egemen güçler hedeflerine ulaşmak ve çıkarları doğrultusunda sanatı kullanmak istemişlerdir. Sanatın estetiksel haz verme işlevi yanında iletimsel eğitsel, halkı bilinçlendirme, aydınlatma ve genellikle toplumsallaştırma gibi işlevi vardır. Atatürk sanatın bu gücünü çok iyi bildiği için sanatı ve sanatçıyı yaşamı süresince desteklemiştir. Sanata "Evet demek" sevgiye, dostluğa, barışa, birlik ve beraberliğe, özgürlüğe, cumhuriyete Atatürk ilke ve devrimlerine "Evet" demektir.

Yıllarca Resim Hocalığı yaptınız. Resim anlayışınızla ilgili de bir şeyler söylemek ister misiniz?

Çalışmalarımın içeriğini yaşanılan çevremizden, toplum içerisinden, görsel objelerden oluşturmaya çalışıyorum. Plastik Sanatçıların çoğunun dediği gibi konu önemli değil, yapılan çalışmanın özgün olması, plastik değerde ortaya konması önemlidir. Bu görüşe gerçekten ben de katılıyorum. Sanatçılığımız (Ressam) yanında esas işimizin öğreticiliğimiz olması nedeniyle özellikle öğrencilerimizi çalışmaya yönlendirebilmek için öğrenciler bizden sürekli "konu" istiyorlar. Çalışmaya yeni başlayanlar için konu-obje-sonuç ilişkisi önemli olabilir. Çoğu kez figür, ağaç, kuş, deniz, bulut vb. gibi şeyleri ele alırsınız. Sonuçta bunlar değişime uğratılarak bambaşka bir obje düzenlemesiyle işinizi bitirirsiniz. Önemli olan görünen şeyleri natürel anlamda görsel kılmak değil, görselliği plastik değerlerle ortaya koymaktır. Resimlerimde açık-koyu renk değerlerinin yoğun olduğu görülmektedir. Renk hamurunu yoğun kullanıyorum. Bu nedenle resimlerim rölyef etkisi vermektedir. Yalama fırça vuruşlarıyla yapılan çalışmalar benim heyecanlarımı ortaya koyamıyor. Sanki bu tür yalama üslupla yapılan çalışmalar sonucunda ortaya çıkan ürün yavanmış gibi geliyor bana. Boyayı çalışma anındaki heyecanıma göre her türlü araç-gereç kullanarak yüzeye sürütebiliyorum. Boya hamurunun yoğun kullanılması; ortaya çıkan çalışmaya bir pentür görüntüsü tadı veriyor. Resimlerim izlendiğinde kadın figürlerinden oluşan çalışmaların çoğunlukta olduğu görülür. Kadın her dönemde sanatçıların ana teması olmuştur. Bende de böyle olmuştur. Çevremize, dünyamıza, yazılı ya da görsel basına baktığımızda olumlu veya olumsuzlukların başında kadının geldiğini görürüz. İşte bunlar beni bu temaya doğru yönlendirmiştir. Kadınlar ilham kaynağımızdır. Her başarının arkasında bir kadının olduğunu, geri kalmışlıktan kurtulmanın kadınlarının aydınlatılmasından geçtiğini düşünürüz ve bir de kadınlarımızı meta aracı olarak kullanma eğilimlerinin olduğunu görürüz. İşte benim resimlerimde; daha iyi bir yaşam ortamı bulabilmek için evden ayrılan (kaçan) genç kızlarımızı, kırsal kesimden kente gelen yalnızlaşan kadınlarımızın dramını bulursunuz. Resimlerimde genç kızlarımıza ve kadınlarımıza daha iyi bir yaşam sağlamak vaatleriyle kandıran, onları kötü yollara düşüren ve onları bir meta olarak kullanan -kullanmak isteyen- kişi ya da kişiler, estetik düşünce ve lekeci (taşist) bir anlayışla, sanat diliyle yorumlanıyor. Buradaki koyu renk tonlarla kadınlarımızı ve kızlarımızı kötü yollara düşürmek isteyen art düşünceleri, açık renkleri ise temiz, art düşüncesiz insanlarımızı simgelemektedir. Dışlanmışlığı, namusu-namussuzluğu, ak ile karayı anlatmak -yorumlamak- için yalın bir biçemle yola çıkarak açık fırça darbeleriyle dürüstlüğü, bozulmamışlığı, dokunulmamışlığı simgeliyorum. Tablolardaki yorgun olmayan, devingen, ritmik, el yazısı kıvraklığında, yer yer dışa vurumcu lekeci anlatımla; kendine özgü lirik bir soyutlama, plastik bir yorumlama kaygısı içerisinde sezgilerimi, iç dünyamı yansıtmaya çalışıyorum. Ve de "BEYAZLAR KİRLENMESİN" diyorum.

Hocam verdiğiniz değerli bilgiler için teşekkür ediyorum.

Sanatı ve sanatçıyı anlatma fırsatı verdiğiniz için ben teşekkür ediyorum.

 

Corumio
03 Ağustos 2013
HWC e
Paylas