TEKNİKSİZ TEKNİK

Hasan Ali Kalayoğlu

 

            Dükkâna girdiğinde ilk dikkatini çeken, pek bir şeyin değişmediğiydi. Düzen gene aynı düzendi. Bir iki adım atıp da şöyle bir etrafına bakındığında, Akıllı Usta’nın tornanın üstüne eğilmiş bir şeyleri ölçmekte olduğunu gördü. Biraz daha yaşlanmış, yüzündeki çizgiler iyice derinleşmişti. Usta da aynı anda onu gördü ve seslendi:
            -“Ooooo Hamdi Ağa, nerden yel attı böyle? Ucu kuyruklu davetiye göndersem gelmezdin.”
            İğnelemekte haklıydı, yıllardır uğramamıştı ustasının yanına. Oysa zamanında öyle samimi olmuşlardı ki, neredeyse görüşmedikleri gün olmuyordu hani. Çok memnun kalmıştı ustanın yaptığı işten ve birkaç yıl tarlada ne yetiştirdiyse heybeye doldurduğu gibi “Al ustam, bu da senin hakkın. Helâlı hoş olsun. Senin sayende yetişiyor bunlar.” diyerek getirip dökmüştü Usta’nın önüne. Ancak, zamanla seyrekleşen bu ziyaretler son yıllarda hiç yapılamaz olmuştu.
            Arkalıksız hasır sandalyelere karşılıklı otururken usta çırağına seslendi: “Oğlum, iki çay kap da gel.”  Sonra da eski müşterisine dönerek:
            -“Görüşmeyeli hayli zaman oldu. Sen de benim hava kocamışsın. Eee ne iştir, nerelerdesin, neler yapıyorsun, anlat bakalım.”  diye sordu.
            Ne yapsındı ki, onbeş yıl önce ne idiyse, şimdi gene aynı Hamdi’ydi işte. Doğrudan söze girdi:
            -“Ne yapalım Akıllı Ustam, çiftçi dediğin o zaman ne idiyse şimdi de o! Ekip biçiyoruz işte. Buraya geliş nedenime gelince, sana işim düştü gene.”
            Usta, şöyle bir gülümsedikten sonra iğnelemeye devam etti:
            -“İşin düşmese zaten gelmezdin. Söyle bakalım, nedir seni buraya getiren?”
            -“Bir bakıma aynı iş Usta. Hani onbeş yıl önce senden Irmak’tan tarlaya su çıkaracak bir alet yapmanı istemiştim ya, şimdi gene aynısını istiyorum.“
            -“Peki, yaptığıma ne oldu?” diye sordu Usta.
            -“Çalışıyor Ustam, çalışıyor ya, çıkardığı su yetmiyor artık. Yandaki tarlayı satın alıp da toprağı genişletince su az gelmeye başladı. O nedenle geldim sana. Eskisinin iki katı su çıkaracak yeni bir makine yap bana.”
            Akıllı Usta, biraz düşündükten sonra başladı konuşmaya:
            -“Öncekinden de bildiğin gibi bu iş yayladaki yoğurda maya çalmaya benziyor. Karşımda örneği olmayınca her şeyi kafadan tasarlamak ve çalışıp çalışmadığını da aleti takıp yerinde görmek gerekiyor. Gerçi şu günlerde işler pek yoğun değil. Senin işe zaman ayırabilirim ama on bin lira civarında masrafın olur. Yeterli nakit birikimin var mı?”
            -“Çok az bir param var ama bu tür işlere Köy Hizmetlerinin ucuz kredi verdiğini duydum; oraya başvurmayı düşünüyorum. Olmazsa da eski makineyi satıp üstünü tamamlarım.”
            -“İyi o zaman.” dedi usta ve devam etti: “Sen para işini hallet de gerisini bana bırak.”

*     *     *

            Köy Hizmetleri binasının girişindeki görevliye derdini anlatıncaya kadar akla karayı seçti Hamdi Ağa. En sonunda kredi ile ilgili birime geldiğinde, içeride birisi bayan iki kişinin olduğunu gördü. Kapı açıktı, bu nedenle yavaşça tıklayıp içeri girdi ve konuşmaya başladı:
            -“İyi günler. Bir kredi işim vardı da onun için geldim.”
            Erkek, yaptığı işten başını kaldırarak kendisini şöyle bir süzdükten sonra:
            -“Oturun.” dedi ve ekledi: “Krediyi ne için alacaktın?”
            -“Irmağın kenarında bir tarlam var ama sudan iki metre yukarıda olduğu için sulayamıyorum. Suyu tarlaya çıkaracak bir makine yaptıracağım da onun için.”
            Masadakiler birbirlerine alaycı bir bakış fırlatıp gülümsedikten sonra bayan söze karıştı:
            -“İyi de, bu tür makineler yaptırılmaz, satın alınır.”
            Hemen cevap verdi:
            -“Ben almayacağım. Tanıdığım bir usta var, o bana yapacak. Zaten on beş yıl önce de yapmıştı. Şimdi daha büyüğünü yaptıracağım.”
            Bayan, iğneleyici bir tavırla:
            -“Senin usta dediğin adam hazır alınan makineyi yerine monte edip çalıştırır. Sen de o yaptı sanırsın.” dedi.
            Adam şiddetle itiraz etti:
            -“Hayır hayır, benim ustam makineyi kendisi yapıyor.”
            Bayan, biraz da sinirli bir sesle:
            -“Ne yapması canım? Bu tür pompalarının modelleri bellidir. Verip parayı alırsın, sonra da yerine monte edip çekersin suyu.”
            -“Memur Bey, benim ustam makineyi dükkânında kendi yapıp takıyor.”
            -“Kendi yapıp takıyormuş. Nerde senin ustanda o kafa? Söylesene hangi projeyi uyguluyor; İngiliz mi, Fransız mı, Japon mu? Neyle çalışıyor bu makine; benzinle mi, elektrikle mi?
            Adam, kadının sinirlenip bağırmasına bir anlam veremedi. Söyledikleri de pek anlaşılır şeyler değildi hani. O, anladığı bölümü cevapladı:
            -“Ne elektrik, ne de benzin; hiç biriyle çalışmıyor. Irmağın suyu makinenin altından girip üstünden çıkıyor, ben de bununla tarlamı suluyorum.”
            Bu kez de erkek ayağa kalkıp bağırmaya başladı:
            -“Neyle çalışıyor neyle? Şuna bak, suyla çalışan pompalar icat edilmiş de haberimiz yok. Neredeymiş bu makineyi yapan usta? Senin makine falan almaya niyetin yok kardeşim. Öyle ya da böyle bizi kandırıp alacaksın ucuz faizli krediyi, keyfine bakacaksın. Ancak bu kez yanlış adama çattın. Yok öyle yağma, devletin beş kuruşunu boşa harcatmam ben.”
            Adam,  sinirli sinirli kendisini süzen mühendislere meydan okur bir ifadeyle baktıktan sonra tane tane konuştu:
            -“Efendiler, Halep ordaysa arşın burada. Ustanın yaptığı ilk makine tarlada ve hala çalışıyor. Söylediklerime inanmıyorsanız, gelirsiniz benimle, kendi gözlerinizle görürsünüz. Hem de benim arabamla gideceğiz, devletin benzini boşa gitmesin.”
            Bu meydan okuma karşısında ikisi de şaşkınlıklarını gizleyemediler. Adam kendinden öylesine emindi ki, söyleyecek hiçbir şey bulamıyorlardı. Kısa bir sessizlikten sonra erkek mühendis bayana seslendi:
            -“Madem öyle gidip bakalım şu suyla çalışan pompaya.”
            Tarlaya vardıklarında adam konuklarının önüne düşüp yolu gösterirken, fasulyelerin arasında bir görünüp bir kaybolan eşine seslendi:
            -“Ağcasulu, konuklarımız var. Irmağa sallandırdığın bidondan üç ayran doldur da geliver; iyice susadık hani.”
            Kadın tarlanın alt ucuna yönelirken, onlar da ırmağın kenarında tınaz makinesine benzeyen bir aletin başına varmışlardı. Adam, aletin üstüne eliyle vurarak:
            -“İşte ustanın yaptığı alet bu.” dedi. “Halen de çalışıyor. İsterseniz kendi gözünüzle görün.” diyerek makinenin yan tarafındaki bir kolu tuttu. Sonra da bunu birkaç kez aşağı yukarı hareket ettirince, yarısı ırmağın içindeki makineden önce suyun çarpma sesleri geldi; sonra da tarlaya doğru uzanan ağzından şarıl şarıl su akmaya başladı.
            İki mühendis de şaşkın bir ifadeyle makineden akan suya bakıyorlardı. Hiçbir motor sesi duyulmamıştı ama yaklaşık iki metre aşağıdaki ırmağın suyu bir şekilde iki metre yukarı çıkıp tarlayı sulamaya başlamıştı. Irmak bulanık aktığı için bu işin nasıl olduğunu anlamaları da –en azından bu aşamada- mümkün değildi ama adam haklıydı ve makine suyu tarlaya çıkarıyordu.
            Peş peşe sorular sormaya başladılar. Adam bunlardan bazılarını aklının yettiğince cevaplamaya çalışıyordu ama bir kısmı teknik bilgi gerektirdiği için cevapsız kalıyordu. Bu arada üstü köpüklerle kaplı bardaklarda ayran geldi ve üçü de bir dikişte bitirdiler.
            Adam, mühendislerin tepkisi ve karşılıksız kalan sorular nedeniyle krediyi alamayacağından korktuğu için yeni bir teklifte bulundu:
            -“Haydi, şimdi de bunu yapan ustamın yanına gidelim. Benim aklımın yetmediği soruları da ona sorarsınız.”
            İlk tanışma anındaki olumsuzluklar ortadan kalkmış, aralarında tatlı bir sıcaklık bile oluşmuştu. Ayrıca yeni bir teknolojiyle karşılaşmanın verdiği heyecan ve merak her iki mühendisi de iyice sarmıştı.  Bu nedenle de makinenin nasıl çalıştığını hemen öğrenmek için bu teklifi kabul edip araca yöneldiler.

*     *     *

            Akıllı Usta’nın dükkânına geldiklerinde mühendislerin mesai saati bitmek üzereydi. O nedenle de hoşbeşi kısa kesip Usta’ya soruları sıralamaya başladılar:
            -“Su pompasını hangi makineyi örnek alarak yaptınız?
            -“Pompanın çalışma tekniğini anlatır mısınız?”
            -“Pompa hangi tür enerji kullanıyor?
            -“Pompa ile ilgili çizimleri görebilir miyiz?
            -“Bu pompadan başka yerlere de yaptınız mı?” vb.
            Akıllı Usta, sabırla dinledi bu soruları. Yüzünden hiçbir şey anlamak mümkün değildi. Sorular bitip de mühendislerin meraklı gözleri kendisine odaklanınca, yavaşça kafasını kaldırıp ağır ağır konuşmaya başladı:
            -“Makinenin çizimi de yok, başka bir örneği de. Yaparken de hiçbir yere bakmadım. Hamdi Ağa bana gelip isteğini belirtince bunu yapıp yapamayacağımı düşündüm ve yapabileceğime karar verdim. Tarla köyden çok uzaktı, bu nedenle elektrikten yararlanamazdım. Benzinle çalışan bir motor koysam yarın biri söküp götürürdü. Ne yapacağımı düşünürken, aklıma suyun akış hızından yararlanmak geldi. Suyu yukarı çıkarmak için makinenin çarkının dönmesi gerekiyordu ve ben bunu suya ittirerek sağlayacaktım. Tıpkı değirmenlerdeki gibi. Öyle de yaptım. Makinenin suyun altındaki bölümünde ırmağın akış hızıyla dönen çark, dişliler yardımıyla suyu yukarı çıkarıyor. Yani bir bakıma kendi enerjisini kendi sağlıyor diyebiliriz.”
            Mühendisler, Akıllı Usta’nın açıklamasından ikna olmuşlardı ama gene de inanamıyorlardı. Üniversitede bu iş için yapılan ve hepsi de yurt dışında geliştirilen onlarca model üzerinde çalışmışlar ama böylesini ne duymuş ne de görmüşlerdi. Hiç teknik okumamış alaylı birisi nasıl olurdu da kimsenin aklına gelmeyen bir yöntemi geliştirebilirdi ki? Ama her şey açıkta ve gözlerinin önündeydi işte. Adam düşünmüş ve yapmıştı.
            Bayan mühendisin içi kıpır kıpırdı. Köşeyi dönme fırsatı işte ayağına gelmişti. Hemen yarın Akıllı Usta’yla konuşacak, makinenin patentini alması gerektiğini, bu konuda da kendisine yardım etmeye hazır olduğunu söyleyecekti. Makinenin yapım aşamasında dükkâna sürekli gelerek nasıl yapıldığını gördükten sonra akşam evde bunların çizimlerini hazırlayıp Akıllı Usta’yla birlikte imzalayarak Patent Enstitüsü’ne başvurmayı düşünüyordu.             Fikir Akıllı Usta’dan, çizim ondan patenti alırlar; sonra da imalata geçip köşeyi dönerlerdi. Ancak, bu işte onun tekerine taş koyacak tek kişi yanında oturan Mahir Bey’di ve bir şekilde onu saf dışı etmesi gerekiyordu.
            Tam o anda Mahir Bey, Akıllı Usta’ya dönerek kafasını salladı:
            -“Gözümüzle gördük ve ben kendi adıma ikna oldum. Şimdiye kadar hiç görmediğim bir sistem kullanmış ve başarılı da olmuşsunuz. Sizi tebrik ediyorum. Ancak buluşunuzun çalınarak başkalarının eline geçmesini engellememiz gerekiyor. Bunun için de öncelikle makinenin çizimleri yapılmalı. Ben, bunu ücretsiz yapıp hazırlarım. Sonra da sizin adınıza patenti alırız. Böylece emeğinizi kimse çalamaz.”
            Kadın yıkılmış, az önceki hayallerinin elinden kayıp gittiğini hissetmişti. Boşuna adı Kılçık Mahir’e çıkmamıştı adamın. O geleli dairedeki tüm yan gelirler kesilmiş, tek maaşa talim eder hale gelmişlerdi. Adam kavak gibi doğruydu işte. Ne yer, ne de yedirirdi. Şimdi de öyle olmuş, ayağına gelen fırsat uçup gitmişti. Oysa Usta’ya belirli bir hisse vererek değirmenin suyunu rahatlıkla kendi taraflarına çevirebilirlerdi. Son bir ümitle Mahir Bey’e dönerek:
            -“Ben de size yardımcı olurum. Eee, Usta da bizim emeğimizi boşa çıkaracak değil ya, az da olsa bir hisse verir artık.” diyerek her ikisine de yılışık bir gülümseme attı.
            Mahir Bey’in, bu sözlere çok sinirlendiği her halinden anlaşılıyordu. “Açgözlü Kadın, adamın emeğinin üstüne konmak istiyor ama Usta’yı yedirtmem ona.” diye düşünüyordu. Kadının yaptığı teklife Usta’nın yanıt vermesine fırsat tanımadan ayağa kalkarak Usta’nın elini tuttu ve;
            -“Seni tanımaktan onur duydum Ustam. En kısa zamanda gelip, buluşunun patenti için çizimlere başlayacağım.” diyerek kapıya yöneldi.
            Diğerleri de kalktılar ve Usta’yla vedalaşıp araca bindiler. Her iki mühendis de burnundan soluyordu. Bu nedenle hiç konuşmadılar. Kente geldiklerinde akşam olmak üzereydi ve mesai saati bittiği için, Hamdi Ağa onları ikisinin evine de aynı uzaklıkta bir yerde indirdi. Yolda ağzını bile açmayan kadın, araçtan iner inmez kuşun elinden kaçmasının verdiği sinirle Mahir Bey’e dönerek adeta kin kustu:
            -“Böyle bir proje için kredi alınması mümkün değil. Çünkü elimizde model ve doküman yok. Siz, kredi teklifini hazırlasanız bile ben buna karşı çıkarım. Burada, yıllardır uygulana gelen ve kendisini kanıtlamış projelere destek veriyoruz. Her sivri akıllının yaptığına destek olacak değiliz ya. Sanırım beni iyice anladınız.”
            Anlamaz olur mu, hem de çok iyi anlamıştı. Kadın, “Ya bu işten bir çıkarım olur, ya da kredi yerine avucunuzu yalarsınız.” demeye getiriyordu. Eşi de müdür yardımcısı olduğu için bunu yapabilirdi de. Aslında söylediklerinin büyük bir bölümünde haklı da sayılırdı. Teklifi hazırlasalar bile yukarıdan geri dönme olasılığı çok güçlüydü. Kendileri gözleriyle görüp ikna olmuşlardı ama yukarıdakiler “Böyle şey olmaz” deyip geri çevirirlerdi kredi teklifini. O nedenle çizimler hemen bitirilmeli ve patent işi halledildikten sonra kredi başvurusu yapılmalıydı.

*     *     *

            Mahir Bey, önündeki yazıyı okuyunca anladı oyuna getirildiğini. Yazı, Patent Enstitüsü’nün yeni geliştirilen ve suyun itme gücüyle çalışan bir su pompası projesini inceleyip onay verdiğini belirtiyordu. Patent sahibinin ismini görünce acı bir ifadeyle gülümsedi. Çünkü karşı masada oturan bayan arkadaşının ismi yazılıydı. Kendisi, yaklaşık üç aydır Akıllı Usta’nın dükkânında yapılan parçaların çizimleriyle uğraşırken, arkadaşı elini çabuk tutarak işi bitirmiş ve patenti kendi üzerine almıştı.
            Başını kaldırarak büyük bir iş başarmış olmanın rahatlığıyla kendisini alaylı bir şekilde süzmekte olan kadına delice bir bakış fırlattı. Çaresizliğin, haksızlığa uğramanın ve oyuna getirilmişliğin öfkesi vardı bu bakışlarda. Kısa bir sessizlikten sonra mümkün olduğu kadar sakin görünmeye çalışarak konuştu:         
            -“Tebrik ederim ama merakımı yenemediğim için soruyorum. Çizimleri yapabilmen için ihtiyacın olan modeli nerden buldun?”
            -“Çok basit.” dedi bayan. “Hamdi Ağa’ya gidip, tarlada kurulu pompayı satın almak istediğimi söyledim. Vereceğim ücret yaptıracağı büyük pompanın tüm masraflarını karşılamaya yetecek, cebine de biraz para kalacaktı. Tek şartım, bu satışın bir süre gizli tutulmasıydı. Kabul etti tabii ki. Paranın yarısını peşin verip pompayı söktürdüm ve bağ evine getirdim. İzne ayrılarak çizimleri kısa sürede bitirip hemen onaya gönderdim.”
            Böylece, kadının son üç ayın bir ayını izinli, bir ayını da raporlu geçirmesinin nedeni de anlaşılmıştı. Kimsenin ruhu bile duymadan çizimler yapılmış ve patent alınmıştı. Kadına iğrenir bir ifadeyle bakarak:
            -“Peki, ama Akıllı Usta’nın emeği ne olacak? Onu yok sayıp da patenti nasıl kendi üstüne alabildin?” diye sordu.
            -“Usta’ya haber veremezdim, çünkü her şey ortaya çıkardı. Onu, dolgun bir ücretle kuracağım tesisin başına getirmeyi düşünüyorum; böylece o da emeğinin karşılığını almış olur.”

*   *   *

            Mahkemenin, patent için yaptıkları itirazı haklı görerek bayan mühendis adına alınan patenti iptal edip bu hakkı Akıllı Usta’ya vermesinin ertesi günü Hamdi Ağa’nın tarlasında ziyafet sofrası kurulmuştu. Bir tarafta Akıllı Usta, diğer tarafta da Mahir Bey, Hamdi Ağa’nın ateşin karşısında çevire çevire kızarttığı koyunun servis yapılmasını bekliyorlardı. Eşleri ve çocukları da oradaydı. Hamdi Ağa onların da gelmesini istemişti. Çocuklar, parçaları dükkânda yapılarak getirilen büyük makinenin eskisinin yerine montaj işlerine bakıyor, kadınlar da eve götürmek üzere tarlada yetişen ürünlerden topluyorlardı.
            Hamdi Ağa, ortaya konuştu:
            -“Hala o kadının oyununa geldiğim için kendime kızıyorum. Eski makineye iyi para verince sevincimden yaptığı cinliği anlayamadım. Sen Akıllı Usta’yı ikna edip dava açtırmasaydın, kadın benim sayemde köşeyi dönecekti. İyi ki eski makinenin parçalarını imha etmemiş. Yoksa benim kuru kuruya şahitliğim pek bir işe yaramaz, Usta davayı kaybederdi.”
            “Doğru söylüyor” diye düşündü Mahir Bey. Kadın, açgözlülük yapıp onlar için tek delil olan eski pompayı imha etmeyerek satmak için bekletmiş, onlar da üçüncü bir kişiyi kullanarak makineyi satın alıp bununla kadının proje hırsızlığını kanıtlamışlardı.
            Akıllı Usta’ya dönerek:
            -“Eeee Usta, bundan sonrası için ne düşünüyorsun?” diye sordu.
            Uzunca bir sessizlikten sonra Usta’nın yorgun ama tiz sesi duyuldu:
            -“Heeeey, tarladakiler; herkes buraya gelsin! Söyleyecek bir çift sözüm olacak, hepinizin duymasını istiyorum!”     
            Tarlanın dört köşesine dağılmış olan yaklaşık yirmi kişilik grup merakla onların başına toplanınca da tane tane konuşmaya başladı:
            -“Az önce bana, bundan sonrası için ne yapacağım soruldu. Aslında epeydir kafamı meşgul ediyordu bu soru ama artık kararımı verdim ve bunu açıklamak için çağırdım sizi. Benim zenginlikte falan gözüm yok ama çoluk çocuğuma bırakacak bir şeylerimin olması da güzel bir şey. Bu yaşıma kadar soğuk demir ve torna işi yaparak geldim. Bundan sonra yeni bir adım atmak için artık iyice yaşlandığımı düşünüyorum. Bu nedenle makinenin patent hakkını ne kadar dürüst bir insan olduğunu kanıtlayan Mahir Bey’le paylaşmaya karar verdim. Tesisin kuruluşuyla o ilgilenir, ben de üretim işlerine göz kulak olurum.”
            Kısa bir süre kendisini dinlemekte olanlara bir göz atıp konuşmasına devam etti:
            -“Ayrıca, bugün tarlaya kurduğumuz yeni pompayı da Hamdi Ağa’ya hediye ediyorum. Söyleyeceğim bu kadar.“
            Kalabalıktan önce tek tük, sonra da güçlü bir alkış sesi yükseldi. Herkes Usta’nın söylediklerini uygun bularak neşeli bir yüzle yanlarından uzaklaşırken, Akıllı Usta yavaş yavaş ayağa kalktı ve dostlarının omuzlarına ellerini koyarak mırıldandı:
            -“Kaderde, bu yaştan sonra fabrikatör olmak da varmış.”         

secure stats

 

GERİ