KÜSÜK
Öykü:
İsmet Aci
İstanbul’un en kalabalık semtlerinden birine geldi. Oğlu son olarak buraya taşınmıştı. Kaç yıldır kiradan kiraya giderken en sonunda başını sokacak, bir artı bir daireyi almayı başardı. Eder fiyatının üç dört misli bir fiyatla, artı bankanın faizi ile borç oldukça kabarıktı ama en azından kiradan kurtulmuştu. Aldığı ücret kadar bundan böyle taksit ödeyecekti. Olsun. Evi vardı ya!
İstanbul’un güneşli havası, bahara döndüğünden, artık yavaşta olsa insanlar gördükleri yeşil alanlara, sahil kenarlarına çekinerekten olsa çıkmaya başladılar. Çokta gidecekleri yoktu. Oto yolların kenarları şimdilik en yakın piknik alanlara dönmüştü.
Havayı güneşli görünce kapının önüne çıktı. Elli metre uzakta belediye otobüs durağı vardı. Pazarı ve havanın güzelliğini fırsata dönüştürmek isteyenlerle tıklım tıklımdı. Yıllardır memleketin dağlarına ovalarına, yeşillilerine baktığı gözlerle durağa baktı. Tanıdık bir yüz aradı. Hiç umudu olmadığı halde.
Tek başına kapının önünde oturmaktan sıkılınca durağa yürüdü. İnsanların karınca gibi karıştığı bu kalabalıkta mutlaka bir memleketlinse rastlaya bilirdi. Ne demişlerdi eskiler.”Dağ dağa kavuşmaz. İnsan insana kavuşur. ”Bastonunu, insanların karıncalar gibi karıştığı koca İstanbul da, şimdilik evden dışarı çıktığında O’na eşlik eden tek dostuydu. Bu seferde evden çıkarken dostunu yanına almayı unutmamıştı.
Üç beş kişin oturacağı, duraktaki oturaklar, doluydu. Gözüyle boş yer aradı. Sonunda, orta yaşlı biri, ceketinden çekerek kalktığı yere oturması için yer gösterdi. Yüzüne baktı.”Sessizce,”bizim oralıya benziyor amma.”dedi. Gelen otobüse binenler oldu. İnenler oldu. Gelenlerin yüzlerine, gidenlerin arkasına baktı. Öyle anlaşılıyordu ki. Tanıdık biri çıkmayacaktı. Bari bir memleketlisi çıksaydı. Şöyle güzel bir konuşur dertlerini dökerdi. Çevresindekilerin çoğu konuştuklarını bile anlamıyordu.
Bir gün bakkala gitti. Markete gitmeyi hiç sevmedi. Oğlu götürdü markete. “Açılırsın, baba,”dedi. Kocaman bir yer. İçinde ne ararsan vardı. İçerde insanlar ellerindeki arabayı sağa sola sürerek dolaşıyordu. Hiç kimse bir biri ile konuşmadan.”Bir daha getirme,”dedi.”Oğlunun kulağına yanaşarak. İşte sorup öğrendiği bakkala bu yüzen gitti.
Doğup büyüdüğü köyde, arada bir atına biner, kasabadaki bakkallara gelirdi. Daha kapıdan girerken bir samimiyet, bir karşılama tadından yenmez olurdu. Ogünlerinin anısına sorup öğrendiği bakkala gitti. Bakkalda doluydu. Masanın başında oturan adam, yüzüne baktı gülümsedi. Bu iyiye işaretti. Fakat sonu gelmedi. Beklediği gibi olmadı.
“Bakkal da bozulmuş,”dedi. Ne çok şey hatırlıyordu. Bir an hatıralarına uzandı. Bir ucu şu an elinde olan hatıraları, yıllar öncesindeki köyüne doğru uzadı gitti. Mektebe giden çocukları gördü bir an. Bak içlerinde kendi oğlu da vardı. Bir evin bir çocuğu diyorlardı O’na. Çünkü başka çocuğu yoktu. Bir an düşecek gibi gördü elinde olmayarak bastonunu uzattı düşmemesi için. Sonra tam okulun karşısındaki camiyi gördü. Beş vakit ezanın okunduğu.”Yine ezan okunuyor ama cemaat yok,”dedi.”Okulun kapısı ben diyeyim on, siz deyin yirmi yıldır kapalı.”sanki O’nu biri eliyle çekiyordu. Bunu da gör dercesine.
Başını gökyüzüne kaldırdı.”Cenazeler,”dedi. Cenazelerde kimse olmuyor köylerde artık.”Belli olmaz, beni kim bilir burada gömerler.”Duygulandı. Anılarına öyle daldı ki durdurana aşk olsun. Çalınan kornayı duymadı. Tam yolun ortasından yürüyordu.”Kim olur ki” dedi” bu tenha yerde.”
“Kolundan tuttu şoförün biri.”Ölümüne mi susadın ihtiyar. Ölüp gitmen önemli değil. Başımı belaya sokacaksın.”deyince farkına vardı bakkaldan geri dönüyordu.
Yolun kenarında durdu. Hızla geçen arabalar baktı. Kurşun gibiydiler önünden geçerken. İçinde tanıdıklar var gibi geçenlerin camlarından içeri bakmak geçti içinden. Bir tanıdık yüz arıyordu. Bu koca şehir, O’nun bir isteğine cevap veremezdi.
“Bu çocukları alsam. Köye götürsem. Hem oğlanın masrafı azalır. Baksana maaşı kadar taksit ödüyor. Hem çocuklar bu gürültünün uzağında kalır, ayakları toprağa basar. Ata dede yurdunu tanırlar. Belki gelecekte o topraklara geri dönerler. Bizim toprağımız bize küsük.”
Vakit akşamdı. Gecesi ile gündüzü belli olmayan koca şehrin sokak lambaları yanarken girdi kapıdan içeri.
Oğlu baba nerde kaldın. Çok korkuttun bizi.”dedi.
“Bizim köyden birilerine rastladım, çene çaldım biraz. Ne varda bunda korkacak.”dedi.
GERİ |