çorum ilköğretmen okullular

 

 
BİR ÇAĞ MASALI

                Öykü:
                Osman Çeviksoy

               Bana en güzel masalları babam anlatırdı. Ben sana güzel masallar anlatamadım yavrum. Hep sonraya bıraktım. Derken bulutlar girdi aramıza. Bitmek bilmeyen gökyüzü girdi. Ufka bakan çocuk gözlerinde uçağımız kaybolduğu zaman hostes ablan dokuz bin beş yüz metre yükseklikte seyredeceğimizi haber veriyor, gaz maskesinin nasıl kullanılacağını gösteriyordu. Baban ömründe ilk kez uçağa biniyordu yavrum. Heyecan girdi, korku girdi aramıza. Ve ışıklar... Otoyollar boyunca sıra sıra uzanan, eğlence yerlerini, parkları çevreleyen, simetrik şekiller, üçgenler, daireler, düz, kırık, kavisli çizgiler oluşturan renkli ışıklar girdi aramıza. Bulutlara girinceye kadar, sesi duyulmaz, dumanı görülmez oluncaya kadar ardından baktığın uçak bize Stuttgart'ın göz alıcı ışıklarını gösterirken artık çok uzaklarda kalmıştın yavrum. Binlerce kilometre girdi aramıza. Sonra şaşkınlık, sefillik ve pişmanlık...

               Ben sana güzel masallar anlatamadım yavrum. Hâlbuki bir çocuk en güzel masalları babasından dinlemeli. Ben anlatamadım sana. Hep istedim, hep sonraya bıraktım, anlatamadım...

               Şimdi benden üç bin kilometre uzakta ve derin uykudasın biliyorum. Bir saat sonra uyanacağını, “Baba!” diye sesleneceğini karşılık veren olmayınca Esenboğa'daki son beraberliğimizi hemen hatırlayacağını biliyorum. Ve yüreğin yanacak birden. Daha çok susayacaksın. Yetim kalmış çocuklara özgü, uykulu, garip, kimsesiz bir sesle “Anne!” diyeceksin. Annen en derin uykusunda bile olsa uyanacak. “Efendim yavrum!” diyecek. “Susadım.” diyeceksin. Annen yatmadan önce doldurup pencerenin önüne koyduğu bardağı el yordamıyla bulup sana uzatacak. İçeceksin. Su, küçük yüreğindeki büyük ateşi söndürmeye yetmeyecek. "Anne babam ne zaman gelecek?” diye soracaksın. Annen “Gelmeyecek, bizi çağıracak.” dese, sen başka bir soru daha soracaksın. Mesela “Ne zaman çağıracak?” diyeceksin. “Ev bulunca.” dese, hemen bir soru daha... Uykun, açılacak, sabaha kadar konuşalım isteyeceksin. Bu yüzden ilk soruya annen sert bir karşılık verebilir. “Şimdi sırası mı, yat, uyu!” diyebilir. “Ne bileyim ne zaman gelecekse?” diyebilir. “Giderken bana mı danıştı, bilmiyorum!” diyebilir. Yahut herhangi bir şekilde -aslında istemediği halde- seni azarlayabilir. İçlisin, yüreğin çabuk incinir, biliyorum. Ağlayabilirsin. Bu sebeple suyunu içince annene hiç bir şey sorma. Gözlerini kapat beni düşün. Sesimi duymaya çalış. Beni duymak istersen duyarsın yavrum. Sana en güzel masalımı anlatacağım. Tıpkı öteki çocuk masalları gibi “Bir varmış, bir yokmuş!” diye başlıyor.

               Bak işte uyandın. Susadığın için uyandığını anladın. Hayret!   “Anne!” diye seslendin. Yoksa alıştın mı yokluğuma? Hani her gece suyu benden isterdin? Hani “Baba!” diye uyanırdın hep. “Babam!” diye ağlar, “Babam!” diye gülerdin. Birkaç günde unuttun mu beni yavrum? Neyse... Annen henüz uyumamıştı. “Söyle bi tanem!” dedi şefkat dolu bir sesle. “Anne giderken biz de mi uçağa bineceğiz?” diye sordun. “Evet, yavrum.” dedi annen. Bu kadarı yetti. Suyunu içtin ve yattın. Şimdi kapat gözlerini beni dinle yavrum. Dudaklarımı kulağına iyice yaklaştıracağım. Gecenin bu saatinde masalllar fısıltıyla anlatılır. Anlamaya çalış.

               “Bir varmış bir yokmuş, Evvel zaman içinde değil şimdiki zaman içinde, çok mu çok fakir bir adam varmış. Evi, tarlası, toprağı yokmuş bu adamın. Bir devlet dairesinde küçük bir memurmuş. Aldığı maaşın yarısını ev kirasına verir, yarısıyla da evini zor geçindirirmiş. Biricik oğluna akşamları çikolata getiremediği için üzülürmüş. Karısına bayramlarda yeni elbiseler alamadığı için üzülürmüş.   İşin kötüsü bu adamın ve karısının aileleri de yardıma muhtaçmış. Adam, onlara yardım edemediği için de ayrıca üzülürmüş. Üzüntüden geceleri uyuyamaz olmuş. Ne yapsam, nasıl etsem diye düşünürken, adam bir sınava girmiş. Kazanmış. Sonra bir kere daha sınav yapmışlar, adam onu da kazanmış. “Seni yurt dışına göndereceğiz, zamanı gelince çağırırız, hadi şimdi git!” demişler. Adamın birazcık yüzü gülmüş. Çünkü yurt dışında çalışırsa kazancı artar, çocuğuna çikolata, karısına yeni elbiseler alabilirmiş. Yardıma muhtaç yakınlarına yardım edebilirmiş. Kim bilir belki ev bile alıp kiracılıktan kurtulabilirmiş. Adamın birazcık yüzü gülmüş.

               Bir zaman sonra adamı çağırmışlar. “Pasaportunu, uçak biletini al, bavulunu hazırla gel, hemen göndereceğiz.” demişler. Adam, ne sevineceğini bilmiş, ne üzüleceğini bilmiş. Borç para bulmuş, denilenleri almış, eş dostla helâlleşmiş, varmış. Uçağa bindirip göndermişler...

               Ellerin memleketinde adama yalnız çalışacağı işi göstermişler. Ev ocak vermemişler. Şimdi adam, akşama kadar çalışıyor, akşam kendi gayretiyle bulduğu küçük otel odasına dönüyormuş. Cebinden oğlunun resmini çıkarıp gece yarılarına kadar oğlunu seyrediyormuş. Ona masallar anlatıyormuş. Ev bulur bulmaz, parası yoksa borç para bulup oğluyla karısına uçak bileti gönderecekmiş. Adam sigarayı bir türlü bırakamamış...

               Yine güzel anlatamadım. Bir çocuk en güzel masalları mutlaka babasından dinlemeli. Ben sana güzel masallar anlatamadım yavrum. Ne yapayım bu çağın masalları böyle. Şimdilik bu anlattıklarımı unutma. Dağlar, denizler, ülkeler ötesinde beni hatırladıkça, beni özledikçe, akşamları babası eve gelen çocukları kıskandıkça bu masalı hatırla.

(Duvarın Öte Yanı’ndan)

GERİ

Corumio
11.04.2016
URL Counter